Bir gün sesim kısılacak.
O gün sokaklar, ayak sesimi duymayacaklar.
Tilâvetimi dinlemeye alışık mabedin duvarları ve insanlar, sükûtumun da farkında olduklarını hatırlayacaklar ve belki de daha iyi anlaşılacağım.
Bir gün çatımdaki bacalarım, mezar taşım gibi duracaklar.
Ve o gün, sükût günüm olacak!
Her zamankinden daha sade bir sofrada, sessiz bir şekilde yemeklerini yiyecek yakınlarım; Lokmalarını bensizliğe banmayı deneyecekler.
Dışarıda çevre, belki bulutlu, yağmurlu, belki güneşli olacak… Fakat gürültülü olmayacak!
Perdeleri inik, çiçekleri mahzun, içi loş bir evde, o gün, az konuşulacak ve dünya kelâmından ziyade İlâhi tecelliden söz edilecek.
O gün kapıların, duvarların, tavanların çerçevelediği evimde bir durgunluk içinde akşam olacak… Gün hüzünlü, gece daha matemli geçecek.
O gün bir hatırayı incitmekten korkan ayaklar, ıssızlığın nâmütenahiliğini adımlamayı deneyecekler.
Dünya dedikoduları, sükûtumun asaletini bozamayacak.
Gazeteler işaretlenmekten, kitaplar okunmak için yarını beklememeyi öğrenecekler.
Ne masal söylenecek, ne fıkra dinlenecek!
Cadde boyunca klakson çalan otomobillerin gürültüsü de, çocukların cıvıltısı da, simitçilerin çığlığı da, gençlerin kahkahası da kapalılığıma sınır olarak çizdiğim yerlerden beriye geçemeyecek.
O gün dostlarım eğlenmeyecek; yakınlarım beyaz giymeyecek.
Minareden o gün, başka hoca efendinin sesi duyulacak.
Artık, cemaatime dönerek Kur’an okumayacağım.
Sarığım ve kocaman cüppem bir poşete konularak yalnızlığa terk edilecek.
Akreple yelkovan, daha yavaş dönecekler ve tek bir sükût günü, takvimin arkasına not düşülecek.
Bir zamanlar üzerinde dolaştığım caminin avlusunda, kalabalık insanlar ve gölgeler birbirinin elini benim için sıkacak…
Ve dört tarafımın ve üstümün toprak duvarlarla kaplı yeni evimde sessizce fakat özlemle bekleyeceğim.
İşte benim sükût günümdür o gün; zamanı gelince sizin de sükût gününüz olacak.
Sükûtumuzun, hayır dualarla ses getirmesi temennisiyle…
Abdurrahman KARAL