Bende ak baht daha ne arar?
Bir çiçek görmesin kederle kararmış yüzümü,
Gözünü kaçırıp, başını kaldırır
Pırıl pırıl gün ortasında dahi
Yıldız arıyormuş gibi
Göğün sonsuzluğunu tarar.
Daha dün diyeceğimiz günlere kadar ben de o şair gibi üzgün ve karamsardım. Yüzüne bakan, dertlerini dinleyen yok, gün ışığı görmüyor, gecede yaşıyordu sanki hep.Ne acıydı!..
Demek karayazılıydı Alucra’m. Yeis boğazıma sarılmış, boğuyordu beni... İçim yanmadan, övünçle, sevinçle baktığım olmayacak mıydı ah ona hiç!
Kader defterinin kara sayfalarının kapatılmış, sonsuza kadar sürecek sandığım gecesi bitirilmiş, ufkunun pırıl pırıl aydınlandığını gördüğümde, kapıldığım heyecan ve sevinç fırtınaları göklere uçurmuşlardı beni.
Nasıl uçmazdım?
Kader defterimizin kara sayfalarını kapatıp, ufkumuzu pırıl pırıl parlatan o güneş, Turan Bulutçu Yüksek Meslek Okulu’ydu ve sıcak yüzüyle pırıl pırıl gülüyordu bizlere.
Yalnız, öncüymüş o.
İçimde, aynı heyecan, aynı sevinç fırtınası. Göklerdeyim yine.
Çünkü ufkumuzda bir başka güneş doğmak üzere:
Bu eşsiz müjdeyi kıymetli hemşerimiz Yüksek Mimar Mühendis İsmail Tekoğlu Bey verdi..
Öğrenince aynı heyecan, aynı sevinç fırtınasına sizin de kapılacağınıza inanıyorum.
ANADOLU TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ’ne bağlı olarak Anadolu Kentsel/Kırsal üretim alanlarında, sosyokültürel ve ekonomik kalkınmayı planlayan YÖRESEL KALKINMA FAKÜLTESİ, hizmet götürmek için yurdumuzda içinde ALUCRA’mızın da olduğu 10 (on) ilçe tespit etmiş ve ALUCRA’mızı PİLOT BÖLGE seçmiş.
Daha nasıl o fırtınaları yaşamam ben!..
Şimdilik açılacak bölümler:
1-Gıda Mühendisliği,
2-Ziraat Mühendisliği (Yaş sebze ve meyve, Kuru meyvecilik)
3-Veterinerlik,
4-Et-Süt Ürünleri,
5-Arıcılık,
6-Tekstil/Moda olacakmış.
Dershaneleri, sadece dört duvar aralarındaki sınıflar, laboratuvarlar, atölyeler olmayacak, engin gökyüzünün altındaki tarlalar, bahçeler, yaylalar, kırlar, mandıralar ve öğrencileri okumaya gelenlerin yanında, köylü/kentli biz Alucralılar.
İlkel sayılacak yöntemlerle tıkadığımız damarlarımızı açacak, bize yeniden can verecek, gülmeyi unutmuş kasvetli yüzümüzü güldürecekler.
Ancak, bire üç-beş verdirip, “kısır” diye hozan bıraktığımız tarlalar: “Artık bire yirmi-otuz veriyoruz, öğretilenlerle,”
“Ah neden, bizim oralarda yetişmiyor…”diye hayıflandığımız, cıngıl saçak meyvelerle dolu bahçeler, kısmet, nafaka aramaya çıktığımız gurbet ellerden bizleri geri çağıracaklar.
Yalnız onlar mı çağıracak, kovanlarla dolmuş kırlar da çağıracak. Çünkü fenni üretilecek, sağlık dolu ballarımız marka olup her yerde aranır olacak.
Artık yaylalarımıza üç-beş malla, davarla çıkılmayacak, sürüleriyle çıkılacak. Hemen her köyde süt kombinaları, mandıralar kurulacak.
Ve gençlerimiz (kız –erkek) atölyelerde kollarına takacakları altın bileziklerle, ruhlarındaki “Yarın Kaygısı”nı söküp atacaklar.
Bu altın değerindeki hizmetler, doğmakta olan güneşin Alucra’mıza doğrudan kazandıracakları.
Ya dolaylı kazandıracakları!“Bizde neden yok?” diye hep yakınıp dertlendiklerimize kavuştuğumuz, güzelliğini seyre doyamayacağımız, gurur kaynağımız olacak, o hep hayallerimizi süsleyen şehri koyacak onlarla ellerimize.
“Bu nasıl olacak, nasıl başarılacak bu?” diye sorduğunuzu duyuyorum.
Eğitim kadrosu, hizmet elemanları, öğrencilerle en az 3.000 nüfuslu nerdeyse bir şehir gelip konacak şehrimize. Bu sayıya Turan Bulutçu Yüksek Okulu’nun en az 1.500’ünü de katın.
İnsanoğlu tek sosyal canlı varlık. Sadece karnını doyurarak, yatıp uyuyarak var olmak, diğer canlılar gibi yetmiyor ona. Ruhu, zihni:
“Biz yaşamak sanmıyoruz onları. Huzura, mutluluğa erdirecek bir yaşam ver bize,”diyorlar hep ona.
Hangimiz dinlemiyor, elimizden geldiğince onları huzura erdirecek yerler, mekânlar, dünyalar aramıyor, kurmaya çalışmıyoruz? O zaman, bu 4.500-5.000 muhterem kişiyi konukluktan çıkartıp ayrılmaz parçamız yapmak için, ruh ve zihinlerinin aradıklarını sağlamak bizlere düşüyor.
Bir şehirde en basitinden neler sağlayabilir bu huzurlu yaşamı onlara. Birkaç arkadaş, dostla içlerine sinerek gidecekleri parklar, bahçeler, iki laf edecekleri çay, kahve içecek yerler, lokantalar tiyatro, sinemalar. Getirileriyle kendilerini kısa zamanda amorti edecek bu hizmetler, övünç duyacağımız güzellikler katacaklardır şehrimize?
Şehrimizde bunları sağladığımızda, süreli görevlerle gelenler, eskiden olduğu gibi, her sabah uyanır uyanmaz kaçmanın yolunu değil, devamlı kalmanın yollarını arayacaklar. Sokaklar cıvıl cıvıl gül çiçek çocuklarla dolacak. Mevcut okullar yetmeyecek. Yeni ilköğretim okulları, liseler, meslek okulları açılacak. Daha doğrusu açmaya mahkûm olunacak…
Amansız bir yarış başlayacak. Yurt, otel, dershane yapma yarışı...
Demode olmuş cihazlar atılacak, sağlık hizmetleri artık modern cihazlarla, uzman doktorlarla verilmek zorunda kalınacak.
Okullar açılıp kapandıklarında, sömestrlerde, kayıtlarda binlerce öğrenciyi bir anda götürüp getirecek onlarca otobüsü çekmeyecek o ince, uzun ve de yaşlı yollar. Yapılmak zorunda kalınacakları söylememe gerek var mı? Ancak şu kadarını söyleyeyim, o ince, uzun, yaşlı yollar, puslu bir anı olarak zihinlerimizin en ücra köşesine yollanacaklar.
Peronlar yapılacak… Otobüsçüler hizmet yarışına girecekler…
Birkaç yıl sonra gidenler, tanıyamayacaklar Alucra’mızı. Göğsünde cevher değerinde göz kamaştıran hizmetler, o kasvetli yüzünde sevincin parlak ışıltısı ,şirin mi şirin bir şehir bulacaklar çünkü karşılarında.
Altın tepsiyle sunulan, gördüğünüz gibi, bize dünyayı bağışlayacak bu FAKÜLTEYİ GÜNEŞE benzetmem abartma sayılamaz. Asla sayılamaz…
Bizlere hiçbir mali külfet yüklemeyecek, 24.700.000 dolara mal olacak, arsasını Tekoğlu Vakfı’nın bağışladığı bu Fakülte’nin projesini yapmayı, Alucra’mızı seçilen on şehir arasına koydurması yanında, pilot bölge seçilmesine de önayak olan kıymetli hemşerimiz Yüksek Mimar Mühendis olarak İsmail Tekoğlu Bey üstlenmiştir.
Bizlere düşen görev sadece, bu rüya hizmet güneşine, el ele verip bütün gücümüzle sarılıp onu başarının şahikasına taşımak ve bu arada nimetlerinden en yüksek seviyede faydalanmak.
“Her şey Alucra’mız için” diye haykıranların bizim için ulvi sayılacak bu görevi başaracaklarına kalbimle, ruhumla inanıyorum...
Ne mutlu, Alucra’mıza hizmet etme bahtiyarlığına erenlere.
Hep gücenmişimdir, beni istediğim şekilde bu bahtiyarlığa eriştirmediği için Yaradan’a.
Küçük, büyük kimler ki, Alucra’mıza ne kadar hizmet etmiş olursa olsun şükranla, saygıyla eğilip ellerini öpüyor, sağlara kalpten sağlıklı, mutlu uzun yıllar, Hak’ka kavuşanlara rahmet diliyorum.
Haber: Tülay Dolu-Hüsamettin Demiröz