Giresun Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Şube Başkanı Recep Yağcı bir basın bildirisi yayınlayarak: ''Güzel Türkçe' mizde bir yozlaşmanın, bir yıpranmanın olduğunu kimse inkar edemez. Dilimizdeki yozlaşmaya artık ''DUR'' denilmeyecek mi?'' diye sordu.
Dilimizdeki yozlaşmaya kim ''DUR'' diyecek? Giresun Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Şube Başkanı Recep Yağcı bir basın bildirisi yayınlayarak: ''Güzel Türkçe’mizde bir yozlaşmanın, bir yıpranmanın olduğunu kimse inkar edemez. Dilimizdeki yozlaşmaya artık ''DUR” denilmeyecek mi?'' diye sordu.
Ders kitapları uyduruk kelimelerle dolmuş ÖĞ-DER Şube Başkanı Yağcı, “Günümüzde maalesef insanlar çok kısır ve argodan müteşekkil bir kelime kadrosu ile konuşmaktadır. Günlük ortalama 200-300 kelime ile konuşan bir toplum haline geldik. Dilimizde bir yozlaşmanın, bir yıpranmanın olduğunu kimse inkar edemez. Bunun en büyük sebeplerinden birisi uydurukça (güya öztürkçe) kelimelerin dilimizi istila etmesidir. Arapça ve Farsça’dan dilimize geçip Türkçeleşmiş olan ve yüzlerce yıldır kullanılan kelimelerimize karşı kasıtlı bir yok etme faaliyeti yürütülmektedir. Ders kitapları uyduruk kelimelerle dolmuştur” dedi.
YAĞCI “Batı dillerinden gelen kelimelere karşı müsamahalı davranılıp da Osmanlı menşeli kelimelere karşı düşmanlık gösterilmesinin sebebi, bizi geçmişimizden koparmaya çalışmaktan başka birşeye hizmet etmemektedir. Uydurukça kelimeler maalesef hilkat garibesi bir dilin, Necip Fazıl’ın ifadesi ile "kurbağa lisanının" teşekkülüne sebep olmuştur. Bu dil bizi edebî zevkten, ifade zenginliğinden mahrum bırakmıştır. Mesela bazı çok bilmişler Türkçe’de soru zarfı olarak kullanılan “neden” kelimesini pek çok eski kelime yerine ikame etmeye çalıştılar. “Sebep, sâik, müessir, âmil, müsebbip, vesile...” Dikkat edilirse bu kelimelerin arasında mana farklılıkları mevcuttur. Bu kelimeleri kaldırıp yerine “neden” kelimesini koymak dili fakirleştirmek değil de nedir?” diye sordu.
ÖĞ-DER Şube Başkanı Yağcı, “Yozlaşma, dilimiz üzerinde çok ciddi boyutlarda kendini göstermektedir. İnternet kültürü, değerlerimizi bir sel gibi önüne katan televizyon programları, şuursuz özentiler içindeki gençliğimizin uyduruk bir dilin oluşmasına sebep olmaktadır. Bugün, her cümlesinin başına “ya” ( Ya hocam! Ya ne yapayım?) ekleyen, “şey” zamirini kullanmadan cümle üretemeyen, örneğin, mesela, farz edelim ki demek yerine “atıyorum, sıkıyorum” gibi pervasız ifadeler kullanan bir nesil var maalesef. Öyle bir nesil ki bu nesil, beğendiği bir şey karşısında "oha falan" oluyor. “Fevkalade, mükemmel, çok zarif” gibi kelimelerimiz rafa kaldırılmış onların lisanında. Çok değil daha düne kadar insanlarımız birbirini uğurlarken “Allah’a emanet ol, sağlıcakla kal, hoşça kal…” gibi ana sütü kadar berrak cümleler kuruyordu. Şimdi ise "kendine iyi bak" "baay" “çüüz” tarzında mânâ yoksulu çeviri cümleleriyle uğurluyoruz birbirimizi. "Buraları yıkılıyoo" derken yıktığı, ayaklar altına aldığı değerlerin farkında bile olmayan, “manyak” ve “güzel” kelimelerini birleştirip “Manyak güzel!” gibi şuursuzca terkipler kuran bu gençliğe kim dur diyecek, merak içindeyim” dedi.
ÖĞ-DER Şube Başkanı Yağcı, “Tarihimizi ve kültürümüzü doğru anlayabilmek için dilimizin sağlam ve zengin olması elzemdir. Türk dili aslına dönmeli, uydurukça kelimeler kullanılmamalıdır. Türkçe kelimeleri “Öz Türkçe” yapalım derken, nice uydurukçaya da kapı açıldı ve sonunda nesiller arası çatışma yaşanmaya başlandı. Baba oğlunu, anne kızını anlayamaz hale getirildi. Tabiî, bu arada eski kelimeler unutuldu, bunlarla kurulan cümleler de anlaşılmaz hale geldi. Nesiller arasındaki dil köprüsünün yeniden kurulması, dedenin torununu, torunun da dedesini kolayca anlayabilmesi en büyük dileğimdir. Son olarak Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in dildeki yozlaşmaya isyan bayrağı açtığı bir şiirinden alıntıya yer vererek sözlerini bitirdi.
“Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim... Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgalcilerim..."