Diyanet İşleri Başkanlığı; en çok yenilemeye, rayında oturmaya, memuriyet mantığından çok Allah rızasını dert etmeye muhtaç bir kurumdur.
Evet din görevlilerini düzeltmek zor iştir, ama ihlas ve çaba ile yardıma yetişen ilahi destekle onları uyandırıp İslama hizmetkar etmek de ihtimal dairesindedir.
Bir İmam beş vakit namazla Cuma hutbesiyle yetiniyorsa yaptığı iş maaş karşılığı sıradan bir vazifedir, ama cemaatiyle barışık, çevresiyle iletişim kuran, köyüne, mahallesine örnek olabilen, iman kokan bir kimseyse işte o zaman Allah rızası için yaşıyor demektir.
Kuranın ifadesiyle önce kendine, sonra anne abasına, çocuklarına ve kardeşlerine, akraba ve komşularına dua eden bir din görevlisi zamanla toplumla bir manevi bağ kurar, söz, hal ve davranışları toplum üzerinde etki bırakır.
Nefis terbiyesi, tezkiyesi olarak adlandırabileceğimiz bu hal aynı zamanda tasavvufi bir hayattır. Bu münasebetle tasavvuf alanında ihtisas yapan Prof.Dr.Safi Arpagus hocanın bu süreçte Diyanet Kurumunun başına getirilmesi yerinde bir atamadır.
İnsan sahip olduğu bilgiyle değil, bilgiyi hayatına uygulamakla olgunlaşır. Tasavvuf da takati nispetinde bilgiyi ruh ile barıştırıp şahsiyetine teşmil etmek olsa gerek.
Anlatılan o ki İslam tarihinde birçok Mevlana olsa da aslın da üç Mevlana var diğerleri tabirimi mazur görün çakma mevlanadır. Mevlana Celalettin-i Rumi, Mevlana Cami, Mevlana Halit.
Bu üç zat da ilimi sahada otorite, zengine ve soylu bir aileden gelme ama kalplerinde bir boşluk hissediyorlar ve o boşluğu tasavvuf ile dolduruyorlar.
Mevlana Celalettin-i Rumi bir az uzakta kalıyor, elbette ki onun manevi nüfuzundan faydalanacağız, ama onu rol model almak bir az zordur.
Mevlana Cami daha çok ilmi sahada varlığı hissedilen bir ilim ehli.
18. asrın müceddidi kabul edilen Mevlana Halit tasavvufun ihlasıyla yetiştirdiği halifeleriyle İslam dünyasını toparlamış, Müslümanlar arasında manevi bir bağ kurmuştur.
Umarım Safi hoca Mevlana Halidin toparlayıcı ruhuyla topluma selam verir.
Birkaç anekdot;
Ben bir gün Diyabekir merkez Sur ilçesinde bulunan ve 639 yılında feth edilen şehrin sembolü durumunda olan fetih esnasına şehit düşen 27 sahabeyi kiramı bağrında barındıran Hz.Süleyman camisine gitmiştim, Caminin İmam bana şöyle hitap etti; “Sofi nasılsınız?” Ben de dedim ki; “Pek anlayamadım siz beni yücelttiniz? Sofiliği mi küçülttünüz? Sofi tasavvufta bir mertebedir, ben ise kendi halinde sıradan bir Müslümanım” hoca efendi bir an irkildi ve benden özür diledi.
Birkaç yıl önce Dicle Üniversitesi Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanında 160 saatlik bir kurs açtı, ben de katılmıştım. En yaşlı talebe ben olunca Rektör yardımcısı Abdulezel hoca sertifikamı verdi.
Ona dedim ki; “keşke sahih tasavvuf alanında da bir eğitim verseydiniz, tasavvuf ruhu terbiye etmenin yoludur, ama ehil olmayan insanların elinde kalmış.” Bana hak vermişti.
Tasavvuf gibi naif bir alanı kuru kuruya eleştirenler utansın! Tam tersine bu yolu tamir edip sirat-ı müstekim haline getirmek gerekirken bir yandan kerametlere bağlayan, bir yandan da sabah akşam eleştirenler yüzünden Müslümanların bu sahadan faydalanmasına doğru dürüst bir imkan veremedik. Safi Alpagus hocanın uzmanlık alanı tasavvuf olması biz vatandaşlar için bir fırsattır.
Başkanlığınız hayırlı olsun Safi hocam. Bir Allah dostu Aziz Mahmut Hüdainin yolunda gitmek dileğiyle. Gerçekten ruh tasavvuftan gıdasını almazsa bu günün çetrefilli hayatının altından zor çıkar.
Selam ve selametle kalın, şirkten uzak kalın.
NOT:Huzurunuzda kadim başkanımız Prof.Dr.Ali Erbaş hocamıza da teşekkür ediyorum.
Eyüphan kaya
musluamndunya.com.tr