Yazarlarımızdan Eyüphan Kaya 8.Dünya İslam Formu toplantısına konuşmacı olarak katılıp, bir tebliğ sundu.
“İslam dünyasına her kesimden insanların kale alacağı bir müessese olan hilafet makamı seçkin bir ulema heyetinin katılımıyla hayat bulabilmesi gerektiğini belirten Kaya, Devletlerin üst kademelerinde çalışanlardan tutun, yasama organı olan Meclise, Hükümetten tutun ta Anayasa Mahkemesine ve en önemlisi de İslam toplumun fertlerine kadar bir dini müesseseye ihtiyacı olduğu kanaatteyim” dedi.
“Hilafet okulu” adı altında gençlerimizi bilgilendirmemiz gerektiği fikrini savundu.
Tebliğin tamamı burada;
Tebliğimin adı:“Hilafet Okulu”
Hilafet Okulu,
Malum uzun zaman İslam dünyası hilafet makamı şahsı manevisi ile birlik ve tesanütünü sağlamış, Hilafet makamından gelen fetvayı emir telakki etmiş, bu şekilde birlik ve beraberliğini sağlamış, benliğini koruyabilmiştir.
Tarihin altın sayfalarından örnekler verilerek, insanlarımızı özellikle de gençlerimizi bu konuda aydınlatabilir, aralarında bir dayanışma sağlayabiliriz.
Kesrette VahdetAranmalıdır
Dünya Müslümanları arasında önemli meselelerde birliktelik vardır. Beş vakit Namaz, Ramazan Orucu, Hac ve Zekat, Aile hukuku, Akraba mefhumu, komşuluk hakkı ve en önemlisi de hak ve adalet…vs.
Bu kadar önemli meselelerde birlikteliği olan bir topluluğu, Sünni, Şii ya da coğrafi inanç farklılıklardan ileri gelen nuanslardan dolayı ayırmaya değer mi? Asıl birken, teferruatta ayrılığa düşmek doğru olur mu?
Müslüman Gençliği Eğitmek,
Müslüman bir gencin yeteri kadar özellikleri bir araya getirilerek öyle bir gençlik hazırlamak lazımdır ki, şarktan ve garptan iki Müslüman genç bir araya geldi mi, yabancılık çekmesinler.
Tabi belli coğrafyada yaşayan yerel kültürleri de bilinmelidir. Çünkü bazen kültürel değerleri dinin aslı kadar önemseyen kimseler de olabiliyor.
Gençlerimize batı dünyasının sanayi, teknoloji ve bilimsel alanda ilerlemesi çalışma ve çabanım bir semeresi olduğu anlatmak lazımdır.
Kimi ülkelerin insanları farklı bir zeka ve meziyete sahip olmadıkları, iyi bir eğitim aldıkları takdirde bu tür başarılarının kendileri de rahatlıkla gösterebilecekleri inandırıcı bir tarzda örneklendirerek izah edilmelidir. Uluslar arası düzeyde meşhur bir kalp cerrahı olan Diyarbakırlı Gazi Yaşargil ve Kimya alanında Nobel ödülünü alan Mardinli Aziz Sancar gibi.
İnsanlığın selameti,
Dünya bir bunalım yaşıyor, İslami yönetim tarzının insanlık için bir kurtuluş vesilesi olduğunu anlatarak, İslami yönetim tarzlarından örnekler paylaşmak lazım ki gençlerimizin özgüveni artsın.
*Medine’de Müslüman nüfus azınlıkta olmasına rağmen Medine ahalisi İslamın adalet anlayışı ile idare ediliyordu.
*637 yılında Hz.Ömer’in hilafetinde Kudüs ahalisi İslam ile müşerref olurken nasıl da huzura kavuştuğu anlatılmalıdır,
Kudsü Şerif Salahaddini Eyyubi komutasında fethedilirken yine huzurlu bir ortama ulaştığını örneklendirerek anlatmak lazımdır diye düşünüyorum.
639 yılında fethedilen Diyarbakır ta 1900’lü yıllara kadar Müslümanlar azınlıkta olmasına rağmen İslami yönetim tarzı ile huzurla yönetilmiş. Bunları genç nesillere anlatmak lazımdır diye düşünüyorum.
Medine Vesikası,
Bizim insanları kendimize boyun eğdirme gibi bir derdimiz yoktur. Asıl amaç insanların inandıkları tarzda, bir baskıya maruz kalmadan huzur içinde, inançlarının gereğini yerine getirmek ve yaşama hakkını kullana bilmesidir. Bunun da tek çaresi İslam’ın adalet anlayışı ile idare edilmesidir.
Dünya İslam’ın adalet anlayışından etkilenerek böyle bir yönetim tarzı ile yönetilirse insanlığın daha rahat edeceği kesindir.
*Bu beş anahtar kelimenin gölgesine Hilafet okulunun müfredatı zenginleştirilerek, en geç bir yıl zarfında bütün geçlerimize ulaşmayı Forma öneriyorum.
Başarılı olmak dileğiyle arz ederken, şu soruları da sormak istiyorum; Eğer Hilafet olsaydı,
*Kadim iki devlet olup İslam dünyasına ağabeylik yapacak kapasite olan İran ile Türkiye arsında bu düzeyde siyasi rekabet olur muydu?
*Kimi İslam ülkelerinde dünyanın geveze insanlarına hizmet etmekten başka bir şeye yaramayan 7 yıldızlı oteller yapılır mıydı?
*Kabe’nin yanı başında dikilen, kimin oralarda ne halt işlediğini bilmediğimiz gökdelenler dikilir miydi?
*Dağlık Karabağ’da, Doğu Türkistan’da, Miyammar’da yaşanan zulümler yaşanabilir miydi?
*İslam toplumunda yaşan insanlar arasında mikro milliyetçilik gibi kusurlu olan akımlar yaşam alanı bulabilir miydi?
*Kürt sorunu diye nitelendirip, yabancılar tarafından zaman zaman temcit pilavı gibi önümüze koyulan, istikbale düzgün bakmamızı engelleyen bir meselemiz olur muydu?
*Bu kadar zenginlik içinde başta İslam coğrafyası olmak üzere aç ve açıkta kalan insanlar olur muydu? Daha doğrusu lüks hayat aldatmasıyla israf ve ibzar bu kadar başını alıp gider miydi?
*En önemlisi de her bir İslam devletinin başına ilahi öğretiyi tanımayan kişi ve sistemler getirilerek ümmete bu sıkıntılar çektirilebilir miydi?
*Bir kanser uru gibi Kudsüşerif’e, Ümmetin kutsalına konan İsrail bu kadar zulüm edebilir miydi?
*Suudi Arabistan Krallıkla idare edilebilir miydi?
*Kimi İslam ülkelerinde kumar aracı olan kurumların başında milli kavramı kullanılabilir miydi?
Bence hayır, tam tersine hayat daha yaşanır olurdu. Benim kanaatim budur.
Akademi niteliğinde olan bu okul için alt yapı hazırlığı çalışmaları şu çalışmalar yapılabilir.
1-Her ülke kendi imkanları içinde vilayet başına üç gönüllü seçerek yeteri kadar bir eğitimden geçirip bu alanda görevlendirme yapar,
2-Araştırma geliştirme fonundan projelendirerek bu çalışmaları yürütür,
3-Mevcut okulların muattal(boş) zamanını değerlendirerek geçlerimizi 8-10 saatlik bir eğitimle bu akademiye tabi tutabilir. Bu akademiye katılan her öğrenciye konunun önemini anlatan kitap verilir, sonradan adreslerine gerekli materyaller gönderilir, ara-sıra telefonlarına uyarı ve motivasyon mesajları gönderilir.
*Ben sadece bir ufuk verdim dert edinilirse emin daha iyi şeyler yapılabilir.
Selam ve dua ile arz ederim.