AK Parti İstanbul Milletvekili Hasan Turan, Uluslararası Ghirass Toplum Gelişimi Derneği tarafından İstanbul’da düzenlenen ve İHH başta olmak üzere uluslararası çeşitli kuruluşların desteklediği ve dünyadaki çeşitli ülkelerden STK yetkililerinin ve farklı kuruluşlardan delegasyonların katılımıyla gerçekleşen “Aile Hayatı Konferansı”nda gündeme dair açıklamalarda bulundu.
AK Parti İstanbul Milletvekili Turan, konferansın temel konusunun, toplumun temel dinamiği olan aile zemininde coğrafyamızda yaşanan açlık, yoksulluk ve savaşlar ile, bunların çözümlerine yönelik çalışmalar olduğunu ifade ederek, “Ancak her birimiz kendi çekirdek ailelerimiz ile birlikte öncelikle sınırları belirli coğrafyalardaki beşeri toplumun, müşterek bir inanç sisteminin; sonra da insanlık ailesinin birer üyesiyiz. Bu çerçeveden baktığımızda etrafımızda ve coğrafyamızda yaşanan dramı göz ardı edemeyiz.” şeklinde konuştu.
Hasan Turan şöyle konuştu:
“Bizim vatanımızda akan gözyaşı ile dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki bir mazlumun akıttığı gözyaşı aynı renktedir. Biz Müslümanlar, hiç kimsenin gözyaşının akmasını arzu etmeyiz.
Her birimiz Hz. Adem'in evlatları ve bu beşeriyet ailesinin birer mensubu olarak, kimsenin mutsuz olmasını istemeyiz.
Bizim ilkelerimiz, inancımızın temel düsturları bize bunu öğütler. Ancak gel gör ki, bugün akan bütün kan bizim coğrafyamızda akıyor; akan bütün gözyaşı bizim coğrafyamızda akıyor. Yaşanan bütün dram, bizim coğrafyamızda yaşanıyor.
“İlk vazifemiz birlik ve dirliğimizi korumaktır”
Bu büyük aile birliğini kaybederse, dirliğini de kaybeder. Bu insanlık ailesinin birer mensubu olarak bunu istemeyiz. Bu yüzden ilk yapmamız gereken şey, bu birliği korumaktır.
İkinci yapmamız gereken şey: ‘Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne döndürmeniz iyilik değildir. Fakat iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, mülk sevgisine rağmen; malını akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilencilere, kölelere ve esirlere veren, (….) durumudur. İşte sadıklar ve muttakiler onlardır.’ diyen bir İlahî kitabın hükmü doğrultusunda, sonuçları hepimizin gözleri önünde ortaya çıkan dramın ve trajedinin yaşandığı coğrafyalardaki trajediyi durdurmak ve çare üretmek zorundayız.
Biz ülke olarak bugün İslam dünyasında bu amaca en çok hizmet eden, Müslümanların acılarının yok olması için onların dertlerine deva olmak için çırpınan bir ülkeyiz. Hükümet olarak da bunu kendimize, inancımızın da bir gereği olarak prensip edindik. Başta Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakanımız başkanlığındaki hükümetimizin temel politikası yaşadığımız coğrafyadaki kardeşlerimizin sorunlarını ensar-muhacir ilişkileri yaklaşımıyla kendi sorunumuz gibi ele almaktır. Bugün buradaki fotoğraf da bunun bir göstergesidir, diye düşünüyorum.
“Bugünkü yeryüzü kaynakları 25 milyar insana yetecek miktarda”
BM Dünya Gıda Örgütü raporlarına göre, bugün yeryüzündeki doğal kaynaklar 25 milyar insanı doyurabilecek yeterlikte. Fakat bu varlık ve üretim açlığa çare olamıyor. Bütün dünya nüfusunu doyuracak kadar çok üretilen gıda belirli kesimlerin ellerine ulaşıyor ve her gün 840 milyon insan bu paylaşımdan yararlanamadan yataklarına aç olarak giriyor.
Biz bunun bir paylaşım sorunu olduğuna inanarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın irade ve vurgularıyla, "Dünya 5'ten büyüktür" gerçeği çerçevesinde, bu sorunun çözümlenmesi için bu duruma itiraz ediyoruz.
“İnsanlığı, şer güçlere karşı müdafaa etmek vazifemizdir”
Küresel talancılar, yeryüzünün her türlü zenginliğini kendi iktisadî kuram ve savlarıyla desteklemeye çalışarak, ekonomiyi bir kıt kaynaklar yönetimi olarak tanımlıyorlar ve ‘ihtiyaçlar sonsuz, kaynaklar sınırlı,’ diyorlar. İhtiyaçların sonsuz olduğunu vehmetmek dehşetli bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Bu yanılgının açık seçik ortaya konması için çalışmak bile, başlı başına bir mücadele alanıdır.
Buradaki savaş, Allah’ın bir nimet olarak bize bağışladığı yeraltı ve yerüstü zenginliklerle dolu bu münbit topraklara istikbar saikiyle hareket eden şer güçlerin göz dikmesi ve bu toprakları ele geçirmek üzere işlettikleri adaletsiz planları sebebiyle yaşanmaktadır. Dolayısıyla burada, hakkaniyet ve adalet esaslarına göre gerçekleştirilecek bir mücadeleyle insanlığın müdafaa edilmesi meselesi vardır.
Biz de bütün irade ve gücümüzü bu mücadelenin galipleri olmak üzere ortaya koymuş bulunuyoruz.”
