Eyüphan KAYA
*Okumanın ve yazmanın önemi,
*İnsan Hakları ve hak arama yolları,
*Öğretmenlerle mini tecrübe paylaşımı, Mezkur okulun müdürü İbrahim Hayrullah Erdem’in talebi üzerine okulda yürümekte olan proje dahilinde yazarlarımızdan Eyüphan Kaya tecrübelerini paylaşmak üzere katkıda bulundu.
Okuma ve yazmanın önemine değinen Kaya önce okuma saatinde kitap okuyarak bil fiil bu çalışmanın faydasına işaret etti. Daha sonra söz alarak şunları söyledi.
-Muhterem kardeşlerim malum dinimiz “oku” emriyle bizi uyarmıştır. Ayrıca “mürekkep kasasına, kaleme ve yazdıklarına ant içerek bu üç şeyin önemine işret etmiştir.
Öyle bir birine bağlı üç şey ki, biri olmazsa diğer ikisi işe yaramaz. Bu gün olsaydı belki klavye ve maosla yemin edecekti. Çünkü bu gün yazı yazma aleti haline gelen onlar.
Okumak insanı olgunlaştırır, zaten okumayan bir kişi yazamaz.
Ben lise yıllarında edebiyat dersi ödevimde “yürük ali efe” adlı bir romanı özetlemiştim tam bir hak kahramanı, temiz yaşıyor, haksızlığa dur! diye biliyor, iyi bir Anadolu evladı, model alınabilecek bir şahsiyeti.
Ayrıca Minyeli Abdullah’ı okumuştum lise yıllarında o da İslami açıdan fedakarlık ve sabır dolu, örnek alına bilecek bir şahsiyete sahipti.
Siz siz olun kendine rol model alabilecek bir kahramanınız olsun. Aslında herkesin kendine göre model aldığı bir kimse vardır, okuduğu kitap vardır, biz de Allah’ın kitabını sahiplenelim ve iyi insanları rol/model alalım daha iyi olmaz mı?
Malum kitap hazırlamak emek ister, yazar yılların tecrübelerini, öğrendiklerini bizimle paylaşıyor, biz de okuyup ondan faydalanmasını bilmeliyiz.
Ben medrese tahsilini okumuştum ve Arapça kitaplara alışkındım, akşamları uyumandan önce kitap okumaya çalıştım ve okumaya alıştım.
Bir gün dünya Müslüman alimler birliği toplantısı Diyarbakır’da oldu, ben söz istedim ama bu nitelikli zevata ne söyleyecektim? Bir az hafızamı yokladım ve şu aklıma geldi bir ara ben Feyiz dergisi adında bir dergi okumuştum ve o dergide tasavvufun günümüze uyarlanması vardı, orada züht psikolojisinden bahsediyordu “eli karda gönlü yarda” olan kimseyi zamanın asıl mutasavvıfı olduğuna işaret ediyordu.
Yani tasavvuf, elini eteğini dünyadan çekmek değildir, hani peygamberimiz(as) “çalışan Allahın habibidir” diyor ya tam ona uygun düşen bir yaklaşım.
Yazıya gelince, ben bu okulda öğretmenken bir gün telefon çaldı, Vali seninle konuşmak istiyor denildi buyursunlar dedim. Vali hakkında bir yazı yazmıştım “vali misin veli misin?” başlığıyla.
Valimiz o zaman Mustafa Toprak Beydi bir hafta sora gidecekti, ben de buradaki çalışmalarını gözden geçirdim, baktım ki yaşlılara, engelli vatandaşlara, fakir kimselere ilgi gösteriyor, ben de valilik falan üç günlük dünyayı ilgilendiriyor, ama bu vasfınızı az daha pekiştirirseniz kıyamet günü kurtulmanıza vesile olabilir demiştim. Memuriyet silsilesi açısında valiye göre durumun birkaç aşama alttaydı ama o yazım beni ona arttırmıştı, işte kalemin gücü.
Dolayısıyla insan okudukça, yazdıkça değeri artar, kitap okuyan bir kişinin dünyada sıkıntı çektiğini hiç görmedim, bir sıkıntısı olsa da kendini yiyip bitirmez, sabretmesini bilir, hayatı kendine zindan etmez.
Günde bir saat bile okursanız okuma ihtiyacınızı gidermiş olursunuz. Belki bileniniz tanıyanız vardır. Ali Erkan Kavaklı adında bir büyüğümüz var, geçende birlikte Lice’ye gittik, orda öğrencilere bir motivasyon semineri verdi ve dedi ki ben 50’yi aşkın kitap yazdım, şimdiye kadar binden fazla konferans verdim, günde 3,5 saat düzenli çalışarak buna zaman ayırmak buna yetiyor.
Benim yazarlığım konusunda da çok katkısı olduğunu söyleyebilirim. Okumak da, yazmak da bir müminin vasfıdır
İnsan hakları faslı,
-Gençler insanlık selam ve duayı unutunca Allah ile irtibatları koptu halbuki bu iki kavram hayatın iksiri mahiyetindedir. Şimdi bu kavramları arıyoruz, inşallah bu kavramla barıştığımız anda hayatımızda da olumlu yönde değişiklik olacak.
İnsan onurunun korunması hak ve adaletin tecelli etmesi için insan hakları konusunda hassas olmamız lazım, bana ne? sana ne? İslamda yoktur. Her şey beni de seni de ilgilendiriyor. Malum Peygamberimiz(as) bir kötülüğü gördüyseniz mümkünse elinizle ortadan kaldırın, yoksa dilinizle gündeme getirin, en azında kalbinizle buğzedin o da imanın zayıflığının işaretidir.
Cumhurbaşkanımızın Kudüs konusunda bağırıp çağırması ondandır.
Ben İnsan hakları cemiyeti kurucu üyesi ve eğitim komisyonu başkanıyım. Bu şuurla 2015 Kasım ayında 4-5 duyarlı arkadaş olarak bir araya geldik ve insan hakları alanında bir boşluk olduğunu tespit ettik. 4 ay çalışarak sayımız 44’e çıktı ve 7 Haziran 2016 yılında oluşumumuzu kamuoyuna deklere ettik. Ama bu süre içinde tam gün üç çalıştay, 8 toplantı ve yüzden fazla ziyaretlerde bulunduk, bu gün ismi dahi insana güven veriyor.
İnsanların birinci, ikinci, üçüncü kuşak hakları var,
*Yaşam hakkı,
*Fiziki ve psikolojik açıdan işkence görmeme hakkı,
*Güvenli bir yaşam hakkı,
*İfade özgürlüğü,
*Din ve vicdan özgürlüğü,
*Kültürel değerlerini yaşama hakkı,
*Ayrımcılıkla mücadele,
*Özel yaşama saygı,
*Devletin hizmet vermedeki eşitliği ve vatandaşların işinin zamanında görülme hakkı vb.
Bu konuda kişi sıkıntıya düştüğü zaman kendini savunma hakkına sahip olduğu gibi İnsan Hakları Cemiyeti gibi oluşumlar da onların arkasında durmakla yükümlüdürler.
Malum yüce Allah “bir kimse bir insanı haksız yere öldürürse tüm insanlığı öldürmüş gibidir” buyurmaktadır, herhalde yaşam hakkını bundan daha iyi anlatan bir cümle yoktur.
Hz.Alı(ra) “eğer mazlum zalime yardımcı olmasaydı zulüm devam edemezdi” buyuruyor. Bunu derken yanlış yapan kimselere karşı sesimizi yükseltmemizi hatırlatıyor.
Kürtçede manidar bir ifade var ”dest helanin defa bela dıke” (el kaldırmak belayı def eder) diye yani zalimler korkaktır höt! dediniz mi kaçacak delik ararlar.
Diyarbakırlı şairlerimizden Kardi Göral diyor ki Diyarbakırlıların bir ifadesi var; “baktın ki bela geliyor de dur! Baktın ki eve giriyor o zaman vur!” yani zalime karşı geri geri kaçarak kurtulamazsınız.
Bir defa ayrımcılık yapmak kanunen suçtur, ayrımcılık yapanın rütbesi ve makamı ne olursa olsun cezalandırılabilir, bunu da bilmekte fayda var.
Rum suresi 22. Ayette “Dillerinizin ve renklerinizin ayrı ayrı olması Allah’ın ayetlerindendir” demesi ayrımcılık yapmanın sakıncaları zaten ortaya koyuyor.
Namaz ne kadar farz ise bu ayeti tanımak, kale almak da o derce farzdır.
Dolayısıyla genelleme yaparak Kürtler böyle, Türkler böyle, Dindarlar böyle, solcular böyle demek doğru değildir.
Ne diyor Üstat Bediüzzaman bir gemide 99 katil bir masum varsa o gemiyi batıramazsınız.
Tabi hakkınızı ararken dikkat etmemiz gerek durumlar da var;
Karşı tarafın haklı olduğu yanı varsa haklısınız diyeceksiniz, sakinliğinizi bozmayacaksınız, kaba konuşmayacaksınız, haklarınızı bildiğinizi karşı tarafa hissettireceksiniz, kararlı olacaksınız, el kol hareketi yapmayacaksınız.
Böyle ciddi bir duruşunuz olmazsa haklı olduğunuz halde haksız duruma düşebilirsiniz.
Ayrıca haklarınızın yanında sorumluluklarınızın da olduğunu unutmayacaksınız.
Deftersiz, kitapsız, kalemsiz okula gelmiş, dersi de dinlemeyen bir öğrenci hangi hakkını aramaya hakkı var değil mi?
Öğrencilik en önemli iştir. Bir adam kazı işinde çalışıyorsa kazma kürek götürmeden işe gidebilir mi? Aynen onun gibi öğrenci de deftersiz kalemsiz kitapsız okula gitmemelidir değil mi?
Bir örnek de tarihten paylaşayım.
Malum Hz.İbrahim’in eşi Hacire Hz.İsmail ile Arabistan çölüne bırakılınca Hazreti Hacire demiş ki “Bizi buraya bırakman senin tercihindir yoksa Allahın emri midir”. Hz.İbrahim,”Allahın emridir” deyince “o zaman sana uğurlar ola”.demiş.
Bu kıymetli hanım efendi, su ararken zemzemi fark edince koşarak geliyor ve hacca giden kimseler onun koşuşturduğu mesafeyi Merva’da taklit ediyorlar.
Yani Allah(cc) ima ile şunu diyor sanki “siz o hanım efendinin yaptığımı yapın, ben günahınızı af edeyim, yanımda derecenizi arttırayım.
Hz Hacire Kadın, Zenci ve Cariyeydi malum daha düne kadar bu vasıflar küçük düşürücü vasıflar iken İslam bu vasfa sahip insana değer kazandırdı. Yüce Allah Hacire annemizi peygamber annesi yaptı, bizim bunlardan ibret almamız gerekiyor değil mi?
Öğretmenler odası,
Değerli arkadaşlar öğretmenlik çok hoş bir meslektir, zahmet de değer çünkü insan yetiştiriyorsunuz.
Ben birkaç yıl Alpaslan lisesi müdürlüğünü yaptım, aynı süre içinde eski adıyla Yunus Emre lisesinden 40-50 genç dağa çıktı benim lisemden ise ilk altı ayda tam iletişim kuramadığım bir kız öğrencim dağa çıktı o kadar, babası karnesini almaya gelince bir birimize sarılıp ağlamıştık.
İşte idarecilik farkı değil mi?
Birgün bir veli odamın kapısını çaldı, ben ayağa kalktım ve dedim ki “buyur amca Kütçe mi biliyorsun Türkçe mi? buyur derdini anlat”, adam dedi ki “sen bu okulun müdürü müsün? “evet” dedim, “inanmıyorum” dedi, geldi oturdu bu defa kalkmıyor sohbetimiz koyulaştı ve dedi ki bey efendi senin sözlerin Abdulkadir Geylani’nin sözlerine benziyor.” Halbuki ben Müslüman bir şahsiyetin olması gerektiği ilgiyi göstermiştim o kadar.
Değerli hocalarım ben emekli olurken üç gerekçe ile emekli olduğumu söylemiştim,
Milli eğitimde bir inovasyon yok,
Okulda ekip ruhu zayıf,
Öğretmenler odası politik tartışmalara teslim olmuş,
Eğer öğretmenler odasında eğitim kültür dışında sesler hakim ise, orada bir terslik vardır diye düşünüyorum.
Ben on yıl önce yazarken bazıları “yazacaksın da ne olacak?” diyorlardı, şimdi bakıyorum benim okurlarım olmuşlar.
Edebiyatdefteri sitesinde 600’den fazla manzum eserim yayınlanmıştır. 450.000 kişi şimdiye kadar oradaki yazılarımı okumuş, daha ne olsun. Önemli olan insanın kendisini ifade etmesi değil mi?
Selam ve sevgilerimle.
Diyerek konuşmasını tamamladı.