Giresun'da yaylacıların can ve mal güvenliği endişeleri her geçen gün artıyor.
Devletin
asli görevlerinden biri, ülke sınırları içinde nerede yaşarsa yaşasın
vatandaşının can ve mal güvenliğini güvence altına almaktır. Ancak
ülkemizde bazı bölgelerde mal ve can güvenliği konusunda devletin büyük
eksiklerinin olduğu görülüyor.
Özellikle insanların aklına adı
terör ile anılan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki insanların can ve mal
güvenliğinin uzun yıllardır sıkıntıda olduğu akla gelecektir ve bu
düşünce aslında doğrudur. Hatta en son Hatay`ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan terör saldırısı, ülkemizde vatandaşların can ve mal güvenliği
konusunda sürekli bir risk altında olduğunu da bizlere göstermiş oldu.
Karadeniz
Bölgesi’nde hayvancılıkla geçinen yaylacılar arasındaki bazı ufak tefek
anlaşmazlıkların, ciddi adli boyutlara ulaştığı; can ve mal güvenliği
risklerini de beraberinde getirdiği gözleniyor. Artık bazı kendini
bilmezler; aynı yaylada bulunan komşularını istemediklerinden dolayı,
yayla evlerini yıkarak kullanılamaz hale getiriyorlar. İnsanlara zarar
veren bu kişilere devletin cezai yaptırımlarının yıllardır uygulanmaması
ve evi yıkılan vatandaşların yeni ev yapması durumunda, yeni evlerinin
de tekrar yıkılma tehlikesinin devam ettiği ifade ediliyor.
Bu sorunların bir örneğine Giresun’un Karagöl Yaylası’nda şahit olduk.
Giresun’un
Bulancak İlçesi Tekmezar Köyü’nde ikamet eden Şirin Bulduk, Karagöl
Yaylası’ndaki evinin kimliği belirsiz kişiler tarafından üst üste 2 kere
yıkılmasıyla derme çatma yaptığı barakada zor şartlarda yaşıyor.
Kızılev
Köyü Karagöl Yaylası Derecikalan Mahallesi Hüseyin Ağa Yaylası (Saz
Oba) 617 ada 3 nolu adreste ikamet eden ailenin dramı, 1986 yılında
aldığı bir ev ile başladı.
Bulduk Ailesi, yaşadığı sıkıntıları ve yayladaki komşularının kendilerine verdiği zararları anlattı.
1953
yılından beri yaylacılık yaparak, geçimini hayvancılıktan kazanan ve
1986 yılında aldığı ev ile yaşantısı değişen Bulduk Ailesi’nin dramı
yürek burkuyor.
İktidar iddiası ile seçime giren birçok
milletvekili adayının elektrik ve su çalışması yapılacağı vaadinde
bulunduğu Hüseyin Ağa Yaylası’nda (Saz Oba) hâlâ elektriksiz ve susuz
hayat şartlarında yaşamanın yanı sıra, bazı kanun tanımazlar tarafından
yayla evi yıkılarak zor durumda bırakılan Şirin Bulduk; “Buradan sizin
aracılığınızla yetkililere seslenmek istiyorum. Bir kere gelip burada
bizlerin ne kadar zor bir durumda bırakıldığımızı görsünler. Türkiye
Cumhuriyeti Kanunlarının bizim can ve mal güvenliğimizi sağlamasından
başka bir şey istemiyorum” dedi.
Uzun yıllardır yaylacılık ve
hayvancılıkla ailesinin geçimini sağlayan Şirin Bulduk; kimseyle husumet
içinde olmak istemediğini, sadece ailesinin rızkı için yaylaya
çıktığını ama kendi tapulu arazisine yaptığı 2 evi de kimliğini
bilemediği bazı kişilerin yıkmasından dolayı çok zor durumda kaldığını
belirtti.
Şirin Bulduk, can ve mal güvenliğinin sadece il ve ilçe
merkezlerinde değil; Türkiye’nin her köşesinde sağlanması gerektiğini;
eğer bu sağlanmazsa devletin sağlayamadığı can ve mal güvenliğini,
insanların kendilerinin sağlamaya çalışmasının toplumsal huzuru
bozacağını ifade etti.
Sadece kendisinin değil; Karadeniz’de ve
Türkiye’nin birçok bölgesindeki yaylacıların benzer sıkıntılar çektiğini
ancak devletin bu sorunlarla nedense çok da fazla ilgilenmediğini
belirten Şirin Bulduk; tepkisini şu sözlerle dile getirdi:
“Hüseyin
Ağa Yaylası’nı babam İbrahim Bulduk; zamanın yayla beylerinden aldı.
Yaylamızda, 576 hisseden 145 hissesi bize ait. Babamın burada 22 hektar
2800 metrekare yeri var. Uzun bir zaman önce Kadastro’dan bir yetkili
bana; ‘Yerini ayırıp sana verelim ’dedi. Ben de; ‘Biz burayı müşterek
aldık. Böyle idare edeceğiz’ dedim. 1986 yılında yaylamızdaki hazır
yapılı bir ahşap evi aldım. 1999 yılında evimi yakarak yıktılar.
Mahkemeye verdim. Bilirkişi raporuna göre eve yakanlar tespit
edilemediği ve delil yetersizliğinden beraat kararı verildi. O dönemin
Bulancak Savcısı bana; ‘Evini 60 metrekare üzerine tekrar yapabilirsin’
dedi. Tüm zorluklara rağman evimi tekrar yaptım.
Türkiye
genelinde çok sayıda yaylacı var. Kimi çadırda duruyor. Kimi ise evde
duruyor. Burada komşularım 150 balya ot biçiyor. Ama bana gelince; ‘Sen
bağlak yapamazsın ve ot biçemezsin” diyorlar. Bana bu engeli koyma
hakkını onlara kim veriyor? Ben bu konuda Oba halkından davacıyım.
Burada devletin, mağdur vatandaşını koruyan kanununu görememenin
üzüntüsünü yaşıyorum.
Bizi burada istemediler. Ben yine de
mücadeleme devam ettim. 1999 yılında yakılarak yıkılan ahşap evimin
yerine bölgenin aşırı soğuk olmasından dolayı çok zor şartlarda aynı yıl
içinde betonarme bir yayla evi yaptım. Kimliği belirsiz kişiler
tarafından sanki içinde bomba patlatılmış gibi evimi 2011 yılının kış
mevsiminde tekrar yıktılar. Buraya gelme şansımız kışın fazla yok. 60
km’den fazla yolumuz var. Evimin yıkılmasında davalı olduğum kişilerden
şüpheleniyorum. Fakat gözümle görmediğim için bir şey diyemiyorum. 60
metrekare, 4 odalı ve 30 baş hayvan barınağımı da yıkarak; evimi bu hale
getirdiler. 2011’de yıkılan evime 2 yıl sonra gelebildim. Benim burada
tapum da var. Devlet; Mera Kanunu gerekçesiyle, tapumu iptal etti. Benim
burada olmama devlet karşı değil. Sadece burada yaşayan Oba halkı bana
karşı...
Ben yaylacıyım ve hayvancılık yaparak ailemi
geçindiriyorum. Bu 2 evimi yıkanlar da aile geçindirmek için yaylacılık
yapıyorlar. Buradan Giresun Valisi ve Bulancak Kaymakamı’nı göreve
çağırıyorum. Ben helal yoldan rızkımı kazanmaya çalışırken benim alın
terimle yaptığım evlerim yıkıldı. Siz vatandaşa sahip çıkıp, sorunları
çözmek için girişimde bulunmayacaksınız da bize kim yardım edecek? Ya da
ben, bana bu yapılan haksızlığa aynı şekilde cevap mı vermeliyim ki,
adaleti böyle sağlayalım.
Adalet, bence böyle olmaz. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kanunları var ama yaylalarda geçmiyor mu? Benim
istediğim sadece devletin kanunlarının masum vatandaşın haklarını
korumasıdır. Bu da zaten Anayasa’da bana verilmiş bir haktır. Ben de bu
hakkımı Giresun Valisi ve Bulancak Kaymakamı’ndan talep ediyorum. En
azından bu talebi yapma hakkım olduğunu düşünüyorum.
2 evim
yıkıldıktan sonra yılmadım ve şimdi ise imkânım yetmediği ve tekrar
yıkarlar korkusuyla baraka diye tabir edilen ve tekrar söküp köyüme
götürebileceğim yeni evimi 1 günde yaptım. 12 metrekare ve 4 kişi
kalıyoruz. Tekrar yıkılır endişesi ile evi aynı yere yapamıyorum. Maddi
durumum da zaten el vermiyor.
Buradan sizin aracılığınızla
yetkililere sesleniyorum. Bir kere gelip şu yaşantımı görsünler. Hiç
başka bir şey istemiyorum. Evimin son halini yetkililerin gelip
görmesini istiyorum.”