BULANCAK’LI İDRİS
Çanakkale..Ölümsüzler diyarı..Tarihe altın harflerle kazılan, Türk destanı..
Neler yaşanmadı ki orada, hangi mucizeler gerçekleşmedi ki..
Şehitlik gibi yüce mertebeye ermekti, hepsinin emeli..
Onlar biliyorlardı şehitlerin ölümsüz kahramanlar olduğunu..
Her Şehitler Ölmez! deyişimizde, onlar tasdikliyorlardı bu doğruyu..
Sizlere, bildiğiniz yaşanmış bir hikâyeyi anlatarak şehitlerimizin hâlâ yaşadığını bir kez daha huzurlarınızda göstermek istiyorum.
Yıl 1968…Çanakkale’ye bir yolcu var.
Giresun’unun şirin ilçesi Bulancak’tan gidiyor Mehmetçik.
Adı İdris, Çanakkale’de şehit olan dedesinin ismini taşıyor gururla.
İdris, askere çağrı pusulasını eline aldığında, vatani görevini Çanakkale Kilit bahir Köyü 3. Topçu Birliği'nde deniz piyade er olarak yapacağını öğrenir. İdris sevinçlidir, Zira şehitler diyarı Çanakkale’de askerlik yapma şerefi herkese nasip değildir.
İdris’e yakınları dedesinin de orada şehit olduğunu ve askerliğinin çok rahat geçeceğini anlatırlar. Öyle ki hatta nasıl geçeceğini bile anlayamayacaksın derler.
İdris, şanına yaraşır bir biçimde yolcu edilir asker ocağına. İdris birliğine teslim olup eğitimine başlayınca, Askerlik görevinin en kutsalı olan nöbet anlatılmış, nöbet başında uyumamasını üstleri sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Çünkü bir asker için nöbette uyumaktan daha kötü bir şey olamazdı.
Bir gün her asker gibi İdris’de 02.00 - 04.00 nöbetini tutuyordu. Nöbet saatinin sonuna doğru dayanılmaz bir uyku çöktü gözlerine. Uyku gözlerinden akıyor artık kendine hâkim olamıyordu. Uyumuştu en sonunda. Birden omzunun birisi tarafından sarsıldığını hissetti ve gözlerini açtı. Yanında aksakallı, nur yüzlü, babacan bir ihtiyar duruyordu. İdris korktu ile irkildi; -“Sen de kimsin?" dedi.
İhtiyar;-“Korkma evladım, Sen İdris değil misin? Senin babanın ismi Salih Değil mi?.." diyerek, onu çok iyi tanıdığını anlatmak istedi. İdris iyice şaşırmıştı;
-“Peki sen kimsin?” diye sordu İdris. İhtiyar ise; “Ben senin dedenim, yavrum! Benim adım da İdris… senin buralara geldiğine çok sevindim. Senin nöbetinde ara sıra yanına gelsem, beni kabul eder misin?” dedi.-“Evet” dedi İdris. “Elbette kabul ederim.”
İdris düşündü, dedesinin ismini taşıdığını ve onun Çanakkale de şehit olduğunu biliyordu, öyleyse bu bir rûya değildi.“Dedeciğim! Dedeciğim!” diyerek, ellerine sarıldı İdris...Dedesinin pamuk gibi ellerini doya doya öperken gözyaşları dedesinin ellerini ıslatıyordu. Ellerini yüzüne sürdükçe gönlünde bir ferahlık hissediyordu. Etrafı ise mis gibi bir koku kaplayıvermişti. Şehit dede İdris torununun sırtını sıvazlayarak;
- “Allah’a seni buraya göndermesi için dua etmiştim... O’na Hamd-ü Senalar olsun... Seni görmeyi nasip etti. Birliğe, İngilizler vatanımıza girmeden önce katılmıştım. İngiliz'in topu çok kalleşçeydi... Bize çok zayiat verdirdi... Fakat Allah'ın izniyle, bize verdiği iman gücüyle onları yendik. Tutunamadılar buralarda... Onları buralardan kaçırttık... Ben ise bir süngü hücumu sırasında şehit oldum evladım...” dedi. Şehit dede torununa rahatlatıcı çok güzel sözler söylemişti. Bu sözlerle torununu kendine ısındırmak istemişti.
İdris, dedesinin bu samimi ve sıcak konuşmalarını çok sevmişti. Yanından hiç ayrılmak istemiyordu. Ondan sonraki geceler arkadaşlarından da rica ederek, gece nöbetlerine sık sık çıkmaya başladı. Her nöbete gelişinde dedesini orada buluyordu. Dedesi, her nöbetinde farklı şeyler anlatıyordu. Bazen uykusunun geldiğini hissettiği zaman; “Sen uyu evladım! Nöbete ben devam ederim!” diyordu.
Bu olay aylarca devam edince arkadaşları İdris’in bu durumundan şüphelendiler. Çünkü İdris bu aralar dedesinin Çanakkale’de şehit olduğundan sıkça bahsediyor ve sürekli kendi isteği ile nöbete kalıyordu. Bir gece onu takip etmeye karar verdiler. İdris’in kendi kendine konuştuğunu, el hareketleri yaptığını gördüler. O günden sonra zavallı İdris kafayı yemiş demeye başladılar.
Dedesi, İdris’e sık sık nasihatler veriyordu. Terhisine yakın bir nöbette dedesi İdris’e;
- “Oğlum, ben buraya gelmeden önce bir adak adamıştım. Fakat geri dönüp adağımı gerçekleştirmek nasip olmadı. Benim rahatım iyi ancak bir eksiğim o kaldı. Memlekete döndüğünde senden isteğim; bir kurban alıp kesmen ve dedem İdris’in hayratıdır diyerek etini fakir fukaraya dağıtmandır. Bu dileğimi yerine getir oğul! bir de burada konuştuklarımızı kimselere söyleme ve memlekete döndüğünde eşe dosta buraları ziyaret etmesini söyle.” diye İdris'e güzelce tembihte bulundu.,
İdris vatani görevini tamamlayıp Bulancak’a geri döner. Fındık bahçelerinde çalışmaya başlar ve bir iki ay sonra evlenir. Ancak aradan zaman geçmesine rağmen dedesinin adağını bugün keseceğim yarın keseceğim derken ihmal eder.
İdris bir gün kaza yapar ve yarası ağır olduğu için yoğun bakımda yatmaktadır. Ümitsizliğe düştüğü bir an yakınlarından birine bu sırrı açar. Yakını hemen kurbanı alarak vasiyet edildiği üzere keser ve etlerini fakirlere dağıtır. Vasiyetin yerine gelmesi üzerine İdris sağlığına kavuşur.
İdris’in bu askerlik menkıbesi ise bölgede dillerden dillere dolaşır.
Şehitlerimizin torunları olarak bizlerin yapması gereken, üzerinde dolaştığımız bu vatan parçasının her karış toprağında, bizler için ölümü hiçe sayarak kanlarını akıtan, Dünya savaş tarihinde eşine rastlanılmayan Çanakkale Savaşlarını tarihe altın harflerle yazdıran ve 8,5 ay imanlı göğsünü çelikten bir zırh yaparak, Yetiş ya Muhammed! Dinin elden gidiyor! Nidalarıyla zafer kazananlara sevgimiz çok büyük olmalıdır. Çünkü tarihlerini seven milletler daima yeryüzünde başarılı olmuşlardır. Ne zaman ki Milletlerin tarihleri, gelecek nesillerin kalplerine sevdirilmemişse, geçmişle bağlar gün geçtikçe koparılmışsa, işte o milletler yeryüzünde tutunamamış ve dağılıp gitmişlerdir.
GİMEV ADINA ALİ AYDIN