Efsaneler halk edebiyatımızın en güzel örneklerindendir. Geçmişle bugün arasında kültürel bağ kurar. İnsanın ve onun oluşturduğu kültürel ortamın yeni nesillere aktarılmasını sağlar. Gerçek veya gerçeküstü varlıklara, yer ve olaylara olağanüstü özellikler atfedilerek oluşturulur. Toplumların inanç ve hayal dünyasındaki çeşitliliği ortaya koyması bakımından önemlidir. Giresun ve çevresinde hala halk hafızasında varlığını muhafaza edebilen efsaneler, mitler ve sözlü kültür unsurları kayda değer nitelik taşırlar.
Giresun yöresinde en çok bilinen efsaneler:
1- Ada’da Kutsal Heykel Efsanesi |
İsrailoğuları Mısır’da iken Hz. Yusuf’un altından bir heykelini yaparlar. Mısır´dan sürgün ile çıkarılmaları Filistin´e yerleşmeleri sırasında heykel Mısır’da kalır. Halkın talebi üzerine Hz. Musa bir mucize ile heykeli Mısır’dan Filistin’e getirir. Ancak o vakitler “Kenanîler” olarak bilinen Fenikeliler, heykeli alırlar Kıbrıs adasına götürürler. Denizcilikle uğraşan Yunanlılar heykeli buradan alarak kutsal Olimpus dağına yerleştirirler. Pers İmparatoru Dara (Dareios) Anadolu ve Yunanistan´ı ele geçirince bu heykeli Mısır´a geri verir. Bundan sonra heykel yine Fenikelilerin eline geçer. Onlar da daha güvenli buldukları Karadeniz’in tek adası olarak Aretias Adası´na yerleştirilirler. Böylece kutsal Yusuf heykeli Giresun’a gelmiş olur. Heykeli almak için Yunanlıların 40 kez adaya saldırırlar, ama başarılı olamazlar.
|
2-Seyyid Vakkas Efsanesi |
Seyyid Battal Gazi, Abdurrahman Gazi gibi Seyyid Vakkas da Hz. Peygamber ile kan bağı bulunan bir savaşçı, serdengeçtidir. İslam dinin yaymak ve cihat etmek için Karadeniz Bölgesini tercih etmiştir. Efsaneye göre Giresun´u alması için bir fındıkkabuğuyla denizleri aşarak Giresun´a gelmiş; emrindeki kuvvetleri de bir fındık içi ile günlerce beslemiştir. Pontus Devletine son vermek Karadeniz Bölgesine İslam dinin yaymak isteyen Sultan Fatih’in ordusuna katılıp onun Uç Beyi olmuştur. Giresun Kalesi’in deniz ile buluştuğu noktada yer alan Metamorphisis Kilisesi’ne giderek burada gizlice bilgi toplama çalışır. Ancak ayine katılan Hıristiyanlar tarafından fark edilmiştir. Durumunun ortaya çıkması üzerine Hıristiyan halk tarafından yakalanmak istenir. Ancak o savaşmayı tercih eder ve bu yüzden de bir kılıç darbesi ile kellesini kaybeder. Mucizevî biçimde kopan kellesini kolunun altına alarak uzun süre savaşır ve çok sayıda düşman öldürür. Bu şekilde savaşarak Kale eteğine kadar gelir. Bir kadının bu hali görüp hayret ile çığlık atması üzerine de sırrı ifşa olduğu için düşüp ölür. Bu olağanüstü olay halk hafızasında yer eder ve zamanla mezarı üzerine bir türbe inşa edilir. |
3-Al Kızı Efsanesi |
Dereli ilçesinin Kızıltaş yaylasında Sağrakgöl adıyla gizemli bir göl varmış. Suyu soğuk ve oldukça derin olduğu için de kimse buraya girmeye cesaret edemezmiş. Bir gün köyün çok iyi kalpli çobanı, kaybettiği koyunlarını ararken gölün kenarında bir ipek mendil bulmuş. Mendilin sahibi gölün içinde yüzen uzun saçlı bir peri kızıymış. Çoban mendili alıp eve dönmüş. Peri kızı da onu takip ederek çobanın evine gelmek zorunda kalmış. Sonra peri kızı ile çoban evlenmişler, çocukları olmuş. Bu evlilikten evliyanın baş tacı Hacı Ellez (İlyas) Hazretleri olmuş. Yıllar sonra çoban ile peri kızı yine bu gölün kenarına gelmişler ve ilk karşılaştıkları günleri hatırlamışlar. Peri kızı çobandan, ipek mendilini artık geri vermesini istemiş. Çoban da peri kızının yaşlı haline anne oluşuna bakarak kendisini terk edemeyeceğini düşünerek mendilini geri vermiş. Peri kızı mendili alıp Sağrakgöle ayağını dokundurunca ilk günkü gibi gençleşmiş ve güzelleşmiş. Çoban onu kararından geri çevirmek istemişse de başarılı olamamış. Peri kızı “evim al evi olsun, lohusalar şifa bulsun” diye dilek dileyerek gözden kaybolmuş. İşte o günden beri Kızıltaş köyündeki bu ev “al ocağı” olarak kalmış. Loğusa hasta gelinler, kadınlar buraya giderek Al kızından şifa bulmuş. |
4-Çoban Totak ve Pir Aziz Efsanesi |
Bugünkü Piraziz ilçesinde türbesi bulunan Şeyh İdris’in Karagöl Dağı çevresindeki yaylalarda otlattığı koyun sürüsü, “Çoban Totak” adında ermiş biri tarafından otlatılmaktaymış. Şeyh İdris’in de yaylada bulunduğu bir sırada, beklenmedik bir zamanda Çoban Totak ölmüş. Ölüm olayı ikindi vaktinde gerçekleştiğinden cenazenin kaldırılması için yeterli vakit de yokmuş. Ayrıca olayın yaşandığı yayla ile Şeyh İdris’in yaşadığı Piraziz arasında –yürüme- bir günlük mesafe varmış. Bu durum karşısında Şeyh İdris abdestini almış ve ikindi namazına başlamadan önce kuzeye yönelerek mollası Aziz’e seslenmiş: “- Totak öldü kefenlik bez getir, kazma kürek tez getir, koyuna da tuz getir!” demiş. Şeyh İdris daha namazını bitirmeden Molla Aziz yanına gelmiş. Bu durum karşısında şaşıran Şeyh İdris, mollasının eriştiği manevî dereceyi takdir anlamında ona “Pir kişi olasın, adın da bu yerlerde bâki kalsın” diye duada bulunmuş. Bundan sonra bölgeye Pir Aziz’in adı verilmiş. |
5-Gelinkaya Efsanesi |
Giresun ilinde halkın “Gelinkaya” diye isimlendirdiği ve adına efsane izafe ettiği iki mekân vardır. Bunlardan biri Görele taraflarında Sisdağı´nın güneybatısında yer almaktadır. Çanakçı Kuşköy´ün de doğusuna düşen bu doğal kayalık, Sisdağı´nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylence şöyledir:
Bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sisdağı´nın yamaçlarına ineklerini otlatmaya gitmiş. İneklerden Sarıkız diye adlandırılanı çok hoyrat, dik başlı; ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini fark etmiş, hemen aramaya başlamış.
-"Allah’ım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur!" demiş. Gelinin yalvarışları kabul edilmiş ve o anda taş olup kalmış. Efsanenin başka bir versiyonu da Merkez ilçeye bağlı Mesudiye köyünde bulunan üst üste oturmuş ilginç iki kaya ile ilgili olanıdır. Söz konusu bu kaya ile ilgili efsane ise şöyledir: Güzeller güzeli genç bir kız, görücü usulü ile sevmediği bir erkek ile evlendirilmek isteniyormuş. Anne ve babasına karşı çok saygılı olan iyi kalpli kız buna itiraz edebilecek durumda değilmiş. İçten içe köyün başka bir delikanlısı ile hayatını birleştirmek, onunla evlenmek istiyormuş. Ama bunu ailesi ile paylaşmaktan da sıkılıyormuş, biraz da babadan korkuyormuş. Tanımadığı, sevmediği bir erkeğe verilmesine engel olamamış. Düğün tarihi gelmiş çatmış ve nihayet koca evine gelin olarak yolcu edilmiş. Gelin alayı önünde giden at üzerinde götürülürken içinden Allah’a dua edip yalvarmış: “-Allah’ım, beni kötü koca eline düşürme, taş et dondur” demiş. İyi kalpli gelinin duası kabul olmuş ve gelin alayının önünde, at üstünde taş oluvermiş. |