Son
yılların en soğuk kışını geçiren Ankara’da gündemin sıcaklığı kadar, hızına da
yetişmekte zorlanıyoruz. 14 Şubat sevgililer gününde Sayın Aziz YILDIRIM’ ın
yapacağı savunmayı bekleyen Ankara gündemi, farklı yıldırımlarla dolu dizgin
ilerliyor. 31.12.2011 Tarihli yazımda : “ Türkiye’de yönetimde ki ana gövde,
açılımcılar ve KCK yapılanmasının üzerine gidenler olarak iki gruba ayrılmış
durumda. Açılım politikasının Habur ayağı başarısız olmasına rağmen, şimdi de
öbür ayağı vizyona hazırlanıyor ” demiştim. Ülkemizin güvenlik sisteminin ana
unsurları merkezli yürütülen operasyonlar, siyasi olduğu kadar bölgenin
güvenliği ve yeniden şekillendirilmesi açısından da bizleri önemli bir sürece
sokmuştur.
Gündem
sıcak olsa da Ankara soğuk, haliyle günün büyük kısmı da kapalı mekanlar da
geçiyor. Geçenlerde AKPARTİ eski üst yöneticilerinden arkadaşlarla biraz
kaynatalım dedik. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu, haliyle muhabbet tatlı,
konuşacak da çok şey vardı. Konuşulanları hayretle dinliyordum: “ Çok kısa bir
zaman öncesine kadar AKPARTİ üst yönetimi karar mekanizmasında yetki
sahibiydik, fakat şimdi roller değişti. Bu rolleri değiştiren faktör,
sorusunun cevabı ise çok ilginçti. “ 1 Mart 2003 Tezkeresine hayır diyen
milletvekillerinin tamamı, ABD’nin isteğiyle Sayın Başbakanımız tarafından
tekrar milletvekili adayı olarak gösterilmemiştir. Hatta bu operasyon CHP’de de
gerçekleştirilmiştir. Sayın BAYKAL genel başkanlıktan indirildiği gibi, ret oyu
veren beraberindeki çalışma arkadaşları da, yeniden milletvekili adayı
gösterilmemiştir. Bakanlıklarda kanun hükmünde kararnamelerle yapılan
değişiklikler de, bu operasyonun bürokrasi ayağıdır. Zira bu değişikliklerle
özellikle irade ortaya koyabilen refah kökenli bürokratlar sistemin dışına
itilmiştir. Bürokrat tercihindeki yeni yaklaşım ise, liyakat sahibi değil
sadakat gösterenler ve özel sektör temsilcilerinden yana olmuştur ”.
Mekandan ayrılmıştım ama şaşkınlığımı hala üzerimden atamamıştım, adeta
muhalefet kulisinden çıkmıştım.
İslamiGündem’ in, İslamcı yazar Kenan ÇAMURCU’ yla 28.06.2011 tarihinde yapmış olduğu röportajda :
“ Suriye için sokağa dökülen kalabalıklar, baasın katliamı için mi, batı sömürgeciliğinin bölgesel hesabı için mi seferber olduğunu bilmiyor. Bu yüzden NATO'nun laik Ergenekon'unun yerini şimdilerde “İslami” Ergenekon'un aldığını açıkça söylüyorum. 1998'te laik Ergenekon'un PKK'yı bahane ederek ama aslında İsrail'i korumak için çıkartmaya çalıştığı Türkiye-Suriye savaşı, 2011'de bu kez “İslami” Ergenekon'la baasın katliamı bahane edilerek başarılmak üzeredir. Eğer Başbakan Erdoğan basiretli davranmaz ve aslında kendisini ve iktidarını da hedef alan bu karanlık plana karşı koymazsa bütün bölgeyi cehenneme çevirecek savaş patlak verebilir ”. İfadeleri beni Fazilet Partisi’nin kapandığı, AKPARTİ’ nin de kurulduğu günlere götürdü. Zira ö günlerde de 28 Şubat’ı yaşamış, görevden alın bürokratlar Hamidiye çevresinde bir araya gelerek, bu çıkmazdan kurtulmanın yolları konuşur, politikalar üretilirdi. Yeni parti çalışmalarına katkı vermek isteyenler de Fazilet Partisi’ nin bir birimi olan, aynı zamanda AKPARTİ’ nin kuruluş merkezi PAM’ a giderlerdi.
Geriye dönüp baktığımızda sağlık ve ulaşım gibi sektörlerde güzel hizmetler yapılmış olsa da, AKPARTİ’ ye oy veren asıl tabanın beklentisi özgürlük ve hassasiyetler hususunda hala bir çözüm üretilememiştir. Ancak şu realite de unutulmamalıdır ki, iktidarın alternatifi olabilecek yeni oluşum, yine iktidarın yani AKPARTİ ‘nin içersinden çıkacaktır. AKPARTİ ‘nin kuruluşundan bugüne kadar geçen sürecin içersinde olanlar bilir ki, bugün yaşananlar bu alternatif oluşumun habercisidir.
Ali Zafer TOPŞİR