Paul HENZE’nin ifadeleriyle “ bizim
çocuklar ” küreselizm adına ülke yönetimine el koymak
için “ alanın olgunlaşmasını ” bekliyordu. Sokaklar
kan gölü, yolsuzluk ve karaborsa almış başını gitmiş,
kardeşin kardeşe düşman olduğu, can güvenliğinin kalmadığı,
sabahının düşünülemediği bir akşam…Sağcıların sağ, solcuların
ise sol ihtilali beklediği karanlık günler. Tarih 12 Eylül
1980.
Paul HENZE, 1950’li yıllardan sonra Türkiye üzerinde bütün
vilayetleri bizzat gezerek çalışmalar yapmış, 12 Eylül’ü
“ over boys have done it ” ifadeleriyle bizim çocuklar başardı
diyerek ABD’ye bildiren, merhum gazeteci Abdi İPEKÇİ’nin öldürülmeden
önce en son görüştüğü, dönemin CIA Ankara bürosu şefidir.
12 Eylül bu halka toplum mühendislerince alkışlattırılmıştır.
Yüzde doksan üç gibi bir rakamla kabul gören ihtilalin anayasasını,
özellikle sağ ve İslami kesim kayıtsız desteklerken,
anayasa karşıtlarını da din düşmanı olarak suçlamışlardır.
Fakat 28 Şubatta siyasete müdahale eden asker, 12 Eylül’de görmüş
olduğu desteği bu kez İslamcı kesimden göremedi. Bu süreç 1 Mart
2003 Tezkeresine kadar devam etti. Fakat bu süreçte insanımız
“ konjonktürel davranış ” gibi yeni bir davranış özelliğini
kazandığı için, 12 Eylül vesayet sisteminin bülbülleri
28 Şubat döneminde de şakımışlardır. Bu bülbüller 1 Mart Tezkeresinden
sonra, yeni konjonktüre göre, konacak yeni güller bulmuşlardır.
Ancak hesaplanamayan bir nokta vardır ki : “ çok güzel bülbül
taklidi yapabilirsiniz, fakat bülbülün gülle olan muhabbetini asla
yaşayamazsınız ”
ABD’nin temel mantığı sivil veya asker ülkeyi kimin
idare ettiği değil, ABD’nin menfaatlerini sağlayacak
mekanizmanın varlığıdır. Yani ABD için “ kedinin
yeşil veya kırmızı olması önemli değildir,
önemli olan kedinin yakaladığı
faredir.” Pehlevileri, Mübarekleri ve Saddamları bu ABD
kullanarak miadı dolduğunda kaldırıp atmadı mı?
Dolayısıyla ABD’nin bölgedeki ilişkileri kurumsallaşmış olup,
bu anlayış varlığını, halen daha da güçlendirerek devam ettirmektedir.
Yönetim anlayışımız için yaklaşımları farklı coğrafyalarda
aramanın hiçbir anlamı yoktur. Zira Anadolu; Yunus Emre, Mevlana,
Pir Sultan Abdal, Hacı Bayram-ı Veli, Şah-ı Nakşı Bendi, Karacaoğlan
gibi gönül erlerini yetiştirmiş, Ömer Bin Abdülaziz gibi ölmeden
evvel yokluk mertebesine ulaşmış idarecileriyle,
“ el karda gönül yarda ” anlayışıyla sadece mekanı
değil aynı zamanda zamanı da fethetmiş, aşkla inşa ettiği sevgi
ve özgürlük yumağının bugünlere taşınmasını sağlamışlardır.
Onlar Hakk ve insanlık aşığıdır. Onlar sevgi toplumlarını gönüllü
hizmet aşkıyla oluşturdular. Anadolu’da doğup büyüyen
her canlının yaşamı bu kavramlar üzerine inşa edilmiştir. Zira
istesek de istemesek de bu anlayış iliklerimize kadar işlemiş
olup, her daim özümüzde var olacaktır.
Ali Zafer TOPŞİR