Osmanlının son meclisinde etnik kökenli millet vekilleri, birinci
dünya Savaşından sonraki parçalanma sürecinde ayrılıkçı unsurların
liderleri olmuşlardır. Buna Suudi Arabistanın ayrılıkçı lideri
Şerif Hüseyin de dahildir. Bu süreçte kürt liderlerde diğer ayrılıkçı
unsurlarla hareket etmişlerdir. Ancak Osmanlının sadık tebaam
dediği Ermenilerin başta Van olmak üzere, bölge halkına yapmış
oldukları işkence ve kıyımdan dolayı savunmasız kalan kürt liderler,
Osmanlı tebaasının ana unsuru olan Türklerin yanında yer almışlardır.
Bu coğrafyada asli unsur olan Türkler Cem Sultan Olayından sonra
devlet yönetiminde etkin olarak yer almamışlardır.
Oysa sadık tebaa olduğu bilinen Ermeniler dahil Anadolunun birçok
il ve ilçesinde belediye başkanlığı ve meclislerinde yer almışlardır.
Öyle ki, Kaptan Yorgi ve Tokatliyan Matos Ağa Giresun’da,
Metropolit Hrisantos ise Trabzonda belediye başkanlığı görevlerinde
bulunmuşlardır. Buna rağmen bu etnik grupların isyanının önüne
geçilememiştir.
Bugün var olan devletler istihbarat teşkilatları köklü ve uluslar arası alanda etkin olan devletlerdir. Türklerin ve Sünni Müslüman devletlerin hiçbir zaman etkin bir istihbarat teşkilatları olmamış, Sultan Abdulhamit dönemi de dahil olmak üzere sadece dedikodularla yetinilmiştir.
Bugün PKK terörü bölge halkından kaynaklanan etnik bir terör değildir. Kaldı ki doğunun etnik yapısı da tek bir kökene dayalı homojen değildir. Bölge; Türk, kırmançi, zaza, gorani, arap, nasturi, süryani gibi daha pek çok etnik yapıdan oluşmaktadır. Dolayısıyla
başlangıcından
bugüne kadar PKK terörü, İngilizler başta olmak üzere,
yabancı istihbarat destekli bir terördür. Bu süreçte ülkemizin
diğer bölgelerinde olduğu gibi devlet yönetiminin
de ciddi zaafları olmuştur.
Ülkemizin yönetiminde Trabzonlu siyasetçilerin daima Trabzonluları göreve getirmeleri eleştiri konusu yapılmıştır. Oysa, bugün göreve gelen bakanlar dahi atamalardaki tasarruflarını, kendi etnik kökenlerine göre kullanmaktadırlar. Bu tasarruflar ister istemez ülke insanının bir birine ve devlete olan güvenini azaltmaktadır.
Doğu halkı PKK terörünün kaynağı olmamıştır, fakat üzerine
yıkılan bu sorunun çözümü sürecine de dahil edilmemiştir. Kamu
yönetiminde çok daha merkezileşilmiş ve yerel dışlanmıştır.
17.09.2011 tarihli 653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 644
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. Maddesinin 1. fıkrasının
“ h ” bendinde yapılan değişikliklerle “ yapı ruhsatı, yapı
kullanma izni, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı ” verme yetkilerinin
belediyelerden alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmesi
bu merkezileşmenin son örneğidir.
Şahsım adına kamuda üst yönetimde bulunduğum yıllarda özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizi nerdeyse bucak ve köylerine
kadar gidip görmeye, bizzat halkla hemhal olmaya çalıştım. Ilısu
Barajının yapımıyla ilgili olarak Hasankeyf ’te ekibimizle
yürüttüğümüz çalışmalarda, baraja karşı olduğu görülen
bir grup vatandaş gecenin geç saatlerinde bize gelerek: “ aşağısı
dere, yukarısı petrol, karşısı ova ama biz açız. Baraja yapımına
karşıyız diyerek yürüdüğümüzü de görürseniz, ne olur bu
barajı yapın, bizi de bu sefillikten kurtarın ” demişlerdi.
Yaşadığımız buna benzer olaylar neticesinde özellikle su
kaynaklarının bulunduğu vadilere 30 civarında baraj yapılmasıyla
ilgili olarak hazırlamış olduğumuz raporu ilgili kurumlara bizzat
vermiştik. Bugün DSİ Genel Müdürlüğünün de bu tür raporlardan
hareket ederek, bölgeye 40’a yakın baraj yapımı planladığını
en azından biliyorum. Üzülerek ifade ediyorum ki, terörü destekleyen
odakların girişimleri neticesinde, ne yazık ki
Ilısu Barajı hala yapılamamıştır.
Temennim bu barajların hayata geçirilmesiyle, ulaşım kolaylığı,
enerji, sulama, turizm ve hayvancılık gibi faaliyetlerle
bölge ekonomisinin kazanacağı ivmenin yanında , terörün
asıl ekonomik kaynağı uyuşturucu ticareti, kaçakçılık
ve kayıt dışı unsurlarında sistemin dışına itilmesidir.
Şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet dilerken, terör belasından kurtulmak için merkeziyetçi değil, insan odaklı bakış açısıyla sistemin içerisindeki bütün kaynakların değerlendirildiği, ANAYASAL VATANDAŞLIK DEĞİL ANADOLU VATANDAŞLIĞI şemsiyesi altında buluşmak dileğiyle.
Saygılarımla.
Ali Zafer TOPŞİR