Biz Giresun’uz. Karadeniz Bölgesine mensup bir il olsak da sadece harita gülüyüz.
Biz plastik bir çiçeğiz. Ne açar, ne kokarız. Yalnızca vitrin süsüyüz.
Biz kuru ot gibiyiz. Rahatlıkla yakılır, keyfe göre söndürülürüz.
Biz yatağa mahkûm edilen kronik mi kronik müzmin ciğer hastasıyız.
Biz bu yüzden maraton koşucusu olmayan mahalle atletleriyiz. Sokak yarışmalarında bile tekliyor, yerlerde sürünüyoruz.
Biz adına Samsun ve Trabzon dediğimiz iki güçlü pres arasında sıkışıp kalan talihsiz memleketiz.
Biz çıkmaz sokağa salıverilen sahipsiz sokak kedisiyiz. Barınaktan ve yemekten içmekten yoksunuz.
Biz kaderiyle baş başa bırakılan kanadı kırık, yapayalnız yeşil beyaz kanaryayız. İşimiz sadece çırpınmak.
Biz Kartal ve Doğan gibi yırtıcı hayvanlara her koşulda yem olmaya aday, minik serçe kuşuyuz.
Biz yalancı bahar ya da kış güneşiyiz. Kurutmuyor, ısıtmıyoruz.
Biz horon oynarken asla yorulmak nedir bilmeyen ama memleket söz konusu oldu mu kılını kıpırdatmayan alaşağacılarız.
Biz kemençe düşkünü, davul zurna pişkini çok eğlenceli garip insanlarız. Kültür bağımlısı olduğumuz sanılmasın.
Biz karnımızın ve cebimizin boş olduğunu anlamayacak kadar uyuşmuş bireyleriz. Kendimize gelmeyelim diye sürekli narkozlanıyoruz.
Biz gizli esir şehriyiz. Eli kolu zincirli, ayakları prangalı ürkek mahkûm tipleriyiz.
Biz hakkımızı, hukukumuzu savunacak cengâver avukatlar arayan garibanlar mağduruyuz.
Biz nefes alıp vermeyi yaşamaktan sayan bitik bir kentiz.
Biz dereyi geçene kadar eşeğe dayı diyenlerin bol miktarda bulunduğu müsait bir yöreyiz.
Biz seçim zamanlarında mecburiyetten uğranılan kapalı mekânlarız.
Biz sadece oy çalmak için akla gelip hatırlanan kimsesiz seçmen yığınlarıyız. Temmuz 2011’de hırsızlara doyacağız.
Biz Giresun için seferber olacak “adam” ararken meydanların boş olduğu, milletvekili adayı için ise ortalığın dolduğu enteresan bir yeriz.
Biz kendi ihtirasını düşünen, kendi çıkarlarını gözeten siyasetçiler yuvasıyız.
Biz başkent Ankara’da Giresunlu bekçi arayan fakat her defasında hüsranla geri dönen bahtsız yetimleriz.
Biz yüz basamaklı merdiven mekanizmasında iki basamağı çıkmakla kendini bir şeyden sanan ahmaklarız.
Biz bırakalım yağmurlu havayı mehtapsız gecelerde bile siyah gözlükle dolaşmayı seven enteller sınıfıyız.
Biz (burası çok önemli) yıllarca mürekkep yalayarak yüksek öğrenim gören mühendisin üniversite diploması yerine, küfürbazlık belgesiyle gösteriye çıktığı skandallar iliyiz.
Biz herhangi bir olay karşısında sağlam duruş sergileyip doğru yanlış, haklı haksız ayrımı yapamayan, saçı uzun aklı kısa modelleriz.
Biz işletmeciliğini yaptığımız manav dükkânında adalet terazisini hakkaniyet ölçüsünde tutamayan kendini beğenmiş zavallılarız.
Biz biz olduğumuzun farkında olmayan körleşmiş çepnileriz.
Biz sağımız ve solumuzla ilgili gelişim haberlerini duymayan sağırlar ordusuyuz.
Biz böylece “körler ve sağırlar, birbirini ağırlar” atasözünün vuku bulduğu ender illerdeniz.
Biz birbiriyle uğraşmada, birbirini ısırmada, birbirinin ayağına sıkmada asla rakip tanımayan liderler takımıyız!
Biz birbirimizle kavga etmeyi seven, isteyen, arzulayan yiğit delikanlılarız!
Biz ayağımıza kadar gelen asırlık demiryolu projesini dolayısıyla ekmeğimizi, aşımızı bizi presleyenlere teslim edecek kadar çaresiz, hedefsiz mahlûklarız.
Biz ister vekil, ister bürokrat olalım kaplumbağa gibi kabuğundan dışarı çıkmaya cesareti olmayan korkaklarız.
Biz borç parayla lacivert takım elbise, beyaz gömlek alıp kravatı asla unutmayan icraattan ziyade gösteriş ve şekil odaklı artistleriz.
Biz bütün bunlara rağmen Topal Osman’ız. Hüseyin Avni Alpaslan ve Gönüllü Alaylarız.
Biz tozlu, kırık dökük rafların plastik süs çiçeği olsak da şanlı tarihimizin, kurtuluş yıllarının parlak yıldızıyız.
Biz kahramanlıklarla dolu geçmişimizle aynı paralelde olmayan destanlı ama yoksul bir vilayetiz.
Biz Giresunspor gibi kendi değerimiz varken gidip bir ilin futbol takımı için “fanatik taraftar” görüntüsü veren gereksizleriz.
Biz o malum takım için çanak antenler, maç verici cihazlar alan düşüncesizleriz.
Biz organize olmak istemeyen dağınık “Aslan” sürüleriyiz!
Biz Kurtlar Vadisinde başrol oynayan ve parayı götüren aktörlere figüranlık yapan perçemli, etkisiz jönleriz.
Biz böyle olduğumuz için buyuz.
Biz böyle olmayı sürdürdüğümüz müddetçe hep böyle kalacağız.
O halde ne yapılmalı?
Şunu hemen belirtmek isterim ki, bizi biz yapacak olan yine bizleriz.
Bizi biz yapmak için başlangıç noktamız kesinlikle ve istisnasız biz olmalı.
El uşağı ile düğün, bayram edilir.
Ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan, ne de bakan şu Giresun çok fakir bir il. Ekonomileri yok denecek kadar az. Bırakalım vermeyi ellerindeki mevcutları alıyoruz. Haksızlık etmeyelim. Falancı fabrikayı, filanca sanayiyi bu şehre kurup insanlarını mutlu edelim demiyorlar, demezler. Demiryolu projesinde sergilenen tavırları, oynanan oyunları ibretle izliyoruz. Alın size en canlı örnek. Belki görmek isteyenler olur.
Bizi biz adam edeceğiz. Ancak bunun için önce adam olmasını öğrenmemiz gerekiyor.
Kendi takımımızın maçı dururken 150 km yol yapıp başka takım için bilet almamak adam olmanın yüzlerce yolundan sadece biri.
Bir Pazar günü Giresun ve Trabzon kendi sahasında maç yapıyor olsunlar. Bak kardeşim, kendi takımına destek olmak için Giresun Atatürk Stadına değil de kalkıp Avni Aker’e doğru koşuyorsan ki koşuyorsun sana ne demeli? Hiç çaresi yok, adam olmak zorundasın. Osman Ünal, iyi güzelde Trabzon süper ligde şampiyonluğa, biz ise küme düşmeye oynuyoruz, diyeceksin. Haklısın birader, aynen öyle. Yalnız ne ekersen maalesef onu biçiyorsun. Sence Trabzonspor’un maçı varken Giresunspor karşılaşmasını izlemeye hangi Trabzonlu kaç kişiyle gelir?
Sorgulayacağız. İyi hesap edeceğiz. Attığımız adımların bizi nereye götürdüğünün matematiğini doğru yapacağız.
Su testisi suyolunda kırılırsa bir anlam ifade eder. Gelişmeye, ekonomik istikrara götüren yolların aşınmaya, çiğnenmeye ihtiyacı var. Bunun için önce yürümesini öğrenmemiz şart. Adım sonuç itibariyle kişiyi uçuruma da götürür, düzlüğe de. Analiz yeteneğini kullanmada beceri kaydedenlerin adam olma yolunda ciddi ilerleme göstermeleri daha kolay olacaktır.
Her konuda adam olmasını mutlak suretle bileceğiz.
Giresunlu sanatçılar dururken Almanya’da düzenlenen geceye assolist sıfatıyla hakaretçi İsmail Türüt’ün davet edilmesi tam anlamıyla rezil bir tercihtir. Şımarık, sahnede çay kahve içerek, terini sildiği mendilleri yerlere atarak şarkı söyleyen tahammül zorlayıcı bu kişiye saz ekibiyle birlikte ne kadar ücret verildi, merak ediyorum. Adam olma vasıflarını yerine getirdiğimiz zaman, elin uşağına verilen binlerce Euro’yu kendi sanatçılarımıza vermemiz gerektiğinin anlam ve önemini kavramış olacağız.
Kâğıt üzerinde Giresun milliyetçili olmaz.
Eğer memleketinden onca uzak ülkelerde ne amaçla olursa olsun gece organize ediyorsan, Giresunluluğu herkesten daha fazla hissedeceksin. Sen bu şekilde katkı yaparsın, diğeri ahlaki kuralları öğrenerek katlı yapar, öteki başka şekilde derken topyekûn bir düşünce birlikteliği sağlanır. Sonra ne mi olur diyorsun? Hemen söyleyeyim. Adam olmasını öğrenmeye başladığımız için yan gelip yatmaktan tamamıyla uyuşan kervan ayağa kalkar. En azından kalkmak ister.
Adam fidanını cırnağı derin, gövdesi sağlam ve kurtsuz “çınar ağacı” yapma ısrarını sürdürüp başarılı olduğumuzda ise kervanımız yattığı yerden kalkmakla kalmayıp yavaş yavaş yol alma işlevini kazanmış olacaktır.
Şu bir gerçek ki, her şeyden önce biz Giresunluların yola gelip, yol kaydetmesi gerekiyor.
Sağlıcakla saygı ve sevgiyle kalın…