Siyasiler yıllardır hep söylerler, devleti küçülteceğiz. Devlet buğday yetiştirmez, devlet pamuk yetiştirmez. Devlet sadece; güvenlik, adalet ve sosyal güvenliğin tesisinden sorumlu olacak ve sağlık, eğitim gibi kamunun yapması gereken diğer hizmetlerin sunumunda ise denetim ve koordinasyon görevini üstlenmelidir.
Peki bu süreçte neler yapılabildi, geçmişe dönüp baktığımızda devleti gerçekten küçültebildik mi veya kadar küçültebildik.
Bu tartışmaların belki de en hararetli yaşandığı, krizin Türk Milletinin ensesinde boza pişirdiği 2000’ li yılların başında kamuda istihdam edilen iki milyon yüz bin civarındaki memurun sayısal olarak fazlalığı tartışılıyordu. Yıl 2012 kamuda istihdam edilen memur sayısı üç milyon dört yüz bin. Evet, küçültülmeye çalışılan devletin memur sayısı yüzde elli artırılmıştır.
Kamudaki memur istihdamındaki artışların amacı üretim ve hizmet standardını yükseltmeye yönelik olmadığı için, kurumlar bünyesinde ötekileştirilen memurların toplandığı havuzlar oluşturulmuştur. Oysa biz havuzu merhum Başbakanlardan Sayın Necmettin ERBAKAN döneminde mali disiplinin sağlandığı ekonomiye katkısı olan bir sistem olarak tanımıştık. Şöyle ki; öncelikle devlet bankasında Kamu Ortak Hesabı oluşturuldu. Kasasında parası olan devlet kurumları parasını bu hesaba yatıracak ve yine paraya ihtiyacı olan kurumlar da özel bankalara değil bu devlet bankasına başvurarak hesaptaki paradan -devletin kendi parasından- faydalanması sağlanmıştı. Hatta bu sistem sayesinde kara delik olarak nitelendirilen KİT’ler, bir yıllık Erbakan Hükümeti zamanında hem 6,5 Milyar Dolar tasarruf sağlamış hem de 2 milyar dolar kar etmişti.
AKPARTİ iktidarının ilk yıllarında bürokrat tercihini, yetkin isimlerden oluşan bir bürokrat havuzundan kullandığı yetkililer tarafından da ifade edilmişti. Fakat süreç içersinde yetkin isimlerden oluşan havuz; görevden alınan, ötekileştirilmiş, bir zamanlar müsteşar(idi), genel müdür(idi), daire başkanı(idi), il müdürü(idi) velhasıl idi lerden oluşan adeta bir idiler koğuşuna dönüşmüştür.
Siyasi çekişme ve içsel tartışmalardan dolayı yeterince bedel ödemiş bir millet olarak, yetişmiş binlerce çalışanını ötekileştirerek yok sayacak kadar zengin değiliz. Bugün sadece Milli Eğitim Bakanlığının havuzundaki yani idiler koğuşundaki bürokrat sayısı, Anadolu’da bir ilin öğretmen ihtiyacını karşılayacak rakamsal boyuttadır. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı değil, özellikle yeni teşkilat yasasının uygulanmasından sonra, bütün bakanlıklarda ötekileştirilerek yok sayılan yeni idiler koğuşları oluşturulmuştur. Öyle ki Devletin en tepesindeki isim olan TBMM Başkanı Sayın Cemil ÇİÇEK : “ Benim tam 87 danışmanım var. Bunları bulup bir toplantı yapmak, tanımak istedim. Ancak 20'sine ulaşabildik. Diğerlerinin nerede olduğu bile bilinmiyor. Bugüne kadar ne o danışmanlardan bana herhangi bir öneri geldi, ne de ben birisine herhangi bir şey sordum ” ifadeleriyle bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ifade etmiştir.
İktidarların görevi insanları ötekileştirmek ve yok saymak değildir. Aksine sağcısıyla-solcusuyla, inanmışıyla - ateistiyle, Alevisiyle - Sünnisiyle, Türküyle – Gürcüsüyle, Cemaatçisiyle – sarhoşuyla - dervişiyle ülkenin tamamını kucaklamaktır. Her fırsatta sözü edilen sosyal devlet anlayışı da bunu gerektirir. Korkum odur ki, idiler koğuşuna bakan yardımcılarının da dahil edilmesiyle, bürokrat havuzlarına yeni derinlikler kazandırılmasın.
Ali Zafer TOPŞİR
0545 501 99 90