KADİFE DEVRİMLER VE İRAN
İran Devrimi 1979 yılında gerçekleştiğinde mustazaflar ve müstekbirlerin bir mücadelesi olarak algılanmıştı. Baskıcı ve despotik yapının yıkılmasıyla özgürlükçü ve insan haklarına saygılı, ezilenlerden yana yeni bir yönetim anlayışının oluşması bekleniyordu. Bu noktada devrimin mustazafların başarısı olarak addedilmesi, özgürlük ve insan hakları savunucuları tarafından da olumlu olarak karşılanmıştı. Bu beklentilerden dolayı özgürlük ve insan hakları savunucuları, o dönemde ortaya çıkan İran – Irak Savaşı’nda fiilen olmasa da gönüllerinden İran’ı desteklemişlerdi.
Ancak süreç içersinde kurumsallaşan yeni yönetim, özgürlük ve insan hakları kavramlarının aksine kendi despotik sınıfını ve derin devletini oluşturmuştur. Hatta kendi mezhebi anlayışı içersinde, bölgede ahtapot gibi yayılmacı bir politika izleyerek bugünlere gelmiştir. Bizzat Türk askerinin çıkarmasıyla güvenliği sağlanan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dahi, Türkiye Cumhuriyeti’yle ortak hareket etmezken, bugün Lübnan ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’daki birçok devlet İran’la ortak hareket etmektedir. Dünya siyaset sahnesinde Amerika karşıtı politikalarıyla bilinen İran, Amerika’nın Ortadoğu’daki hamlelerine müdahale etmediği gibi, ABD’nin Irak’ı işgaline de sessiz kalmıştı. Bu arada ABD’de bölgede özellikle mezhebi anlayışla hareket eden İran Yönetimine, herhangi bir müdahalede bulunmamıştır.
Bugün dünya siyasetinde Arap Baharı olarak ifade edilen, Tunus’la başlayıp Suriye ile devam eden sözde halk hareketlerinin hiçbirisinde halk iktidar olamamıştır. Tunus’ta da, Mısır’da da özgürlük ve insan hakları hareketinin gerçek sahibi olan, halk iktidarı gerçekleşmemiştir. Daha önce Bosna Hersek, Gürcistan ve Ukrayna’da olduğu gibi bu ülkelere de ABD üsleri kurulmuştur. Irak’ ın işgalinde ve Kandil’de olduğu gibi güvenlik gerekçesiyle ABD bölgeye tamamen yerleşmiştir. Ortadoğu’nun kanayan yarası Filistin sorunu Mısır’ın yıllardır kapalı tuttuğu Refah Sınır Kapısı’nı açmasıyla, Mısır kanalıyla ABD’nin kontrolüne geçmiştir.
Binlerce insanın ölümüne ve yurtlarını terk etmesine neden olan Suriye’deki halk hareketinin sonucu da farklı olmayacaktır. Her ne kadar Halk Esad karşıtı gösteriler yapsa da, bölgede Esad’ın gitmesini isteyen lider yoktur. Dünya siyasetinin iki farklı gücü olarak görülen, ABD ve İran’da buna dahildir.
Sonuç olarak Özgürlük ve insan hakları en doğal hakları olarak görülse de, Arap toplumlarının başlatmış olduğu halk hareketlerinin, kadife devrimlerde olduğu gibi halk iktidarıyla sonuçlanmayacağı görülmektedir. Zira ABD bölgede Amerika Kıtası’nda olmadığı kadar güçlüdür.
Saygılarımla.
Ali Zafer TOPŞİR