Türkiye’nin demokrasi tarihine baktığımızda, askeri darbelerle sürekli kesintilere uğradığını görüyoruz. Bunun en temel sebepleri, demokrasi kültürümüzün henüz çok genç olması ve “Önce Devlet, Sonra Millet’ düşüncesinden yola çıkarak devleti koruma içgüdüsü ile hareket eden bürokrasi ve askeri kesimin devlet yönetiminde etkin ve kemikleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Bir imparatorluk kültürünün üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağının çok ilerisinde düşünce yapısı sayesinde bölgesinin demokratik olarak en hızlı gelişen ülkesi olmuştur. Zaten çoğulcu demokrasinin temellerini atan ve destekleyen de Atatürk’tür.
Ancak O’nun vefatından sonra mümkün olan çok partili seçimlerin galibi olan Başbakan, Bakan ve Milletvekilleri ile siyasi partilerin diğer üyeleri; Atatürk’ün hiç de tasvip etmeyeceği şekilde ve ‘Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak’ maskesi arkasına gizlenerek askeri darbelerle mahkeme önüne çıkarılmış, hapse atılmış ve bazıları da maalesef idam edilmiştir.
O dönemlerden hatırladığımız, darbeyi yapanların güç ellerine geçtiği için mahkemeler kurmuşlar ve darbe mağdurlarını kendi mahkemelerinde yargılayarak infaz etmişlerdi. Ama günümüzde baktığımızda darbecilerin ellerindeki güçleri birer birer kaybettiğini görüyoruz. O zamanlarda da darbe sebebi ile mahkemeler kuruluyordu, şimdi de kuruluyor. Ama bir farkla. Eskiden darbeciler, darbe mağdurlarından hesap sorardı; şimdi darbe mağdurları, darbecilerden hesap soruyor. Bu sebepten dolayı mahkemelerin darbe mesaisi hâlâ çok yoğun!...
1960 yılında 1980 yılına kadar her 10 yılda bir yapılan ve neredeyse alışkanlık haline gelen fiili askeri darbelerden 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapanlar, cesaretli bir kararla mahkemede yargılanıyor. Zamanın kudretli paşaları, kıydıkları canların hesabını vermek durumunda kaldılar. Bundan yola çıkarak olsa gerek fiili olmasa da post-modern diye tabir edilen 28 Şubat askeri darbesi de mahkeme koridorlarındaki yerini aldı. Darısı 1960 ve 1971 askeri darbelerinin de başına!...
Bu ülkede darbelerin yapıldığı dönemde, postal koklayarak askere alkış tutan, Türk seçmenlerini; seçilmiş bir Başbakan ve 2 Bakan’ın idamlarını yıllarca ‘Demokrasi Bayramı’ adı altında kutlamak zorunda bırakan, ‘Ordu Göreve’ şeklinde pankart açan ve ‘28 Şubat muhtırasının altına imzamı atarım’ diyenlerin; bugün demokrasi havarisi kesildiğini ve bukalemun (Bulunduğu yerin rengine göre renk değiştiren hayvan) tarzı beyanatlar verdiğini görmek bizleri fazla da şaşırtmamıştır. Çünkü onlar; ‘Dün dündür, bugün bugündür’ kültüründen gelmektedir.
Bu yaşanan süreç bizlere Türkiye’nin sokaklarında postal ve tank paleti izlerinin artık bir daha görülmeyeceği izlenimi vermektedir ve bu Türk demokrasisi için çok güzel bir dönüm noktasıdır. İşin ilginç yanı ise Türkiye’de bundan sonra darbe yapılsa da yapılmasa da mahkemelerin darbe konusunda bundan sonra da fazla mesai yapacağı görülüyor…
Fatma Uğurlu