Milli müsabakalarda başarılı olan sporcularımızın son yıllarda adı “prim” olan kötü bir alışkanlığa doğru itildiğini üzülerek gözlemliyoruz. Yetkililerin kabul edilemez bu tür davranışları kişisel ya da kurumsal inisiyatiflerin bazen gereksiz, yersiz, geleneklerimize ters düşen şekilde kullanıldığını göstermesi açısından önem arzediyor. Müsabaka öncesinde vaat edilen ve eğer başarı söz konusu ise maç sonrasında ödenen primlerin milli forma anlayışıyla örtüştüğünü söylemek mümkün değil. Nerden bakılırsa bakılsın kesinlikle hoş olmayan bu ve benzer uygulamaların, milli ruh düşüncesini zaman içinde örtüleyerek maddi kazanç kapısı gibi algılama tehlikesine götüreceği göz ardı edilmemelidir. “Milli Forma = Yürek ve Ruh” denklemi yavaş yavaş “Milli Forma = Para” formülüne dönüşüyor dersem, abartmış olmam. Mücadele kulvarı hangi spor dalı olursa olsun “Ay Yıldız” aşkını dudak uçurtan prim mekanizmasına bağlarsak, her sporcunun tatmak istediği o büyük hissi anlam ve öneminden saptırmış oluruz.
Efendim artık dünya standartları bunu gerektiriyor. İngiltere, Almanya, Hollanda gibi ülkeler bizim üç – dört mislimizi veriyor. Bu noktada farklı davranma lüksümüz yok. Elimiz kolumuz bağlı mazeretleri üretmek tek kelimeyle acizliktir. Tarihten gelen paha biçilemez değerlerimiz, milli duygularımızı hiçbir milletin insanıyla kıyaslanamayacak ölçüde üstün kılarken yapılan bu basiretsizliği kim nasıl izah edecek. Eğer ülke sevgisiyle ilgili kavramlar anlamını yüreğimizin derinliklerinden aldı diyorsak ki şüphesiz diyoruzdur, o zaman Türkiye’miz uğruna akıtılan terlere bedel biçmek asla doğru bir yaklaşım olmaz. Vatan söz konusu olunca Çanakkale’yi geçilmez yapan, Sakarya’da kurtuluş destanı yazan yüce bir milletin torunlarına milli maçlar öncesi ve sonrası prim adı altında para, arsa, kat, yat dağıtmak Seyit Onbaşı’nın 250 kg. ağırlığındaki top mermisini omuzlayıp üç - dört basamak çıktıktan sonra hazneye sürerek Türk yapımı 26 mayın cehenneminden kurtulan ve İstanbul’a dümen kıran işgalci savaş gemisini Çanakkale Boğazı’nın serin sularına gömme yiğitliyle bağdaşamayacağı konusunda sanırım hemfikiriz.
Dünya üzerindeki hiçbir devlet bağımsızlık ve hürriyeti Türk Ulusu kadar şeref ve hasiyet meselesi saymamıştır. Var olma ve onuruyla yaşama mücadelesinden yüzünün akıyla çıkan dedelerimizin bize emanet ettiği şanlı ay yıldızlı bayrağımızın kendini, rengini bulduğu milli forma şuursuzca bir prim rezaletine kurban ediliyor. Koşullar bu stratejiyi uygulamayı zorunlu kılıyor diyerek ulusal takımlarımıza prim elbisesi girdirmek milli takım bilincine zehir katmaktır. Bu maçı kazanırsanız size şu kadar prim vereceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız gibi söylemlerin o formayı giyen sporcularımızı temelinde milli ruh yatan milletimize özgü gizemli güçten uzaklaştıracağı unutulmamalıdır. Karşılaşma öncesi oyunculara prim sözü verenlerin tarihimizdeki inceliklerden haberden olduklarını düşünmüyorum. Ay yıldızlı formayla çıkılan her müsabaka, vaat edilen primlerin sağladığı motivasyonla değil, ülkeyi temsil etme düşüncesinin yücelttiği azimle kazanılırsa anlamlı olur.
Almanya maçını futbolcu başına beş milyon dolar vereceğiz sözüyle kazanamazsınız. Birçoğu için zaten çerez parası ölçüsünde olan milyon dolarlar cebi ve hesabı kabarık futbolcuları maçı aldıracak performansa ulaştırmaz. Nitekim öyle oldu. Almanya maçını korkunç derecede etkisiz kaldığımız en silik karşılaşma olarak hatırlayacağız. Milli ruh üzerinde kırılmalara sebep olursanız eksen kaymasına uğrarsınız. Beş değil, on beş milyon dolar da verseniz eğer yürekten oynamıyorsa futbolcuyu teşvik edemezsiniz. İddia ediyorum, Almanya maçına çıkarken soyunma odasında Çanakkale Savaşından kesitler okunsaydı durum daha farklı olurdu. Millet olarak özümüzü teşkil eden değerlerimizi yok sayıp, işi prim cıvıklığına getirirsek sonuç bundan farklı olmaz. Sırtındaki forma rengini ay yıldızlı bayrağımızdan aldı. O bayrak ise dedelerimizin şehit kanıyla adeta yoktan var oldu. Çık ve hakkını ver, şeklinde gür sesle konuşmak varken fısıldayarak primden, Türk parası da değil, dolardan söz etmek tarihimize, milletimize yapılan saygısızlıktır.
Önceki yıllarda milli formayı giyme özlemi gerçekten çok üst seviyedeydi. Ülkemizi temsil etme düşüncesinin altında milli ruh yatıyordu. Ancak futbol oynamasını bilmediğimiz için kazanamıyorduk. Şimdi ise bu işi ciddi şekilde becermemize rağmen istenilen noktaya bir türlü gelemiyoruz. Şu noktanın altını özellikle çizmek isterim. Futbol Federasyonu Başkanının, bizim geleneğimizde milli formaların para için değil, ülke sevgisi için giyildiğini, millet için terletildiğini bilmesi gerekir. Oyuncularımızın kimyasını bozdular. Onları paragöz yaptılar. Hem sen kimin parasını prim diye dağıtıyorsun, kardeşim? Bu hakkı sana kim veriyor? Milli onura nasıl değer biçersin? Bunun maddi ölçüsü olabilir mi? Milyon dolarlar dağıtarak milli ruha darbe vuracağına, bu paraları çok daha iyi sporcular yetiştirmek için alt yapında kullansan fena mı olur? Bu kafayla gidilirse, şu kadar para vermezseniz sahaya çıkmam tehditleri hiçbirimizi şaşırtmasın.
Federasyonu babanızın çiftliği gibi kullanıp astronomik ücretler aldığınız biliniyor. Derya içinde yüzüyoruz, çocukları da nemalandıralım. Vatan, millet, Sakarya devri kapandı. Bastıralım parayı, oynatalım evlatları düşüncenizin, Almanya maçıyla işe yaramadığı görüldü. Futbolcunun ruhunu ateşleyecek çareler bulacaksın. Ülke adına göreve getirdiğiniz hocanın ne kadar ücret aldığını milletten saklama ve bunu sözleşmeyle teminat altına alma fiyaskonuz sizi, icraatlarınızı, hedeflerinizi anlatmaya yetiyor. Fazla söze gerek yok. Milli formanın terletilmesi onurunu parayla, primle ödüllendirme alışkanlığını bırakın ve kazanılan her karşılaşma sonrasında sporcularımıza Türkiye haritası, Türk bayrağı, tarihimizi anlatan kitaplar, milletimizin sevinç gösterilerini içeren fotoğraflar gibi sembolik ama bizi biz yapan değerlerimizi takdim edin…
Osman ÜNAL