REFERANDUM ANALİZİ
Referandum oylamasında, hayırda hayır vardır diyenlere “hayır” yapmaları nasip olmadı. Milleti Nasrettin Hoca hayrına davet edenlerin sandık başına gidip oy kullanamamalarını gerçekten manidar buluyorum. Demek ki savunulan konular, hayırlı mevzular değilmiş şeklindeki ifadem, kime ne dedirtir. Seçmen düşüncesini doğru bir zeminde buluşturacak ülke meselelerini siyasete alet edip oy avcılığına çıkarsan, aynen böyle av yolunda avlanırsın. Evet – Hayır teveccühü, bir önceki yazımın satır aralarını çok daha anlaşılır kıldı dersem, abartmış olmam. Sonuç olarak, ucuz politikanın miladını doldurduğuna, yapay söylemlerin işe yaramadığına, kroşe sloganların itibar görmediğine, miting alanlarında gelişi-güzel bağırıp çağırmanın lider profilindeki korkunç eksikliği hiçbir şekilde gidermediğine bir kez daha tanık olduk.
Demokrasi tarlamızın gergin atmosferinde bu kez referandum havası teneffüs edildi. Türk seçmenine 12 Eylül öncesi, her dönem olduğu gibi yine o bildik filmi izlettirdiler. Yeni başrol oyuncuları sahne alsa da düşüncelerin değişmediğini gördük. Meydanlarda sahnelenen seçim filmi senaryoları aynı karelerden oluşmuş. İçeriği bir türlü değişmeyen, açıkçası değişeceğe de benzemeyen bu senaryoda saygı, sevgi ve hoşgörü kavramları unutulan söylemler olarak yine ön plandaydı. Referandum gerçeğini derbi maçı havasına sokup, “vur kır parçala-bu maçı kazan” anlayışını seçenler, milletin hür iradesi sonucunda boylarının ölçüsünü bir güzel aldılar. Sahiden bunlar kendilerini siyasi partiden çok futbol takımı gibi görüyorlar. Ülke yönetimine talip olan liderlerin oynatmaya çalıştığı nitekim oynattığı gazozuna maçtan galip çıkan aziz milletimiz, ülkemizin hayrına olacak konular söz konusu olduğunda, ne yapması gerektiğini bilen ve ona göre davranan akıllı mekanizmanın sağlam dişlileri gibiydi. Tutukluk yapmadılar.
Siyasi parti liderlerinin teknik direktör olarak takımlarına doğru taktik veremedikleri yüzde 58’e karşı 42 oranıyla tescillendi. Bu sonucun ön yargılardan uzak, şeffaf bir bakışla okunması, şu tespitin yapılmasını zorunlu kılıyor. Yemyeşil sahaların mevcut olduğu arenada, kaygan ve bozuk zeminde maç yapmayı tercih edenler, seyir zevki yüksek bir karşılaşma için uygun şartları yerine getirmiş olmazlar. Halk iradesine sunulan referandum maddelerinin oylanma sürecini, teknik ve taktik becerileri göze hoş gelen hareketler için değil “bu maçı alacağız, başka yolu yok” mantığına çeken genel başkanlar, nizami gol atmak yerine tribünleri galeyana getirip bu durumdan yararlanmayı istediler. Faul yapıp birkaç adım atmakla maç kazanılamayacağını bakalım ne zaman öğrenecekler. Öylesine acemiler ki korneri eli, tacı ise ayağıyla atan oyuncuları sadece izlemekle kalıyorlar. Nitekim yaka kartını kaybeden teknik direktörün oyuncularına “gol atın” diye bağırması, iddialı referandum karşılaşmasında galibiyeti getirmeye yetmedi. Başarı analizinin yerinde tespitlerle yapılmadığı durumlarda yenilgi her zaman kaçınılmaz olur.
Halkın teveccühünü kazanacak gerçekçi yaklaşımlar, mantıklı argümanlar benimsenmediği sürece “yenilen pehlivan, güreşe doymaz” tabelasındaki harflerin silineceği kanısında değilim. Yalan rüzgârına kapılıp meydanları dolduran insanları ikna etmek yerine, başbakan ve bakan televizyonda tartışmaya çağrılabilir. Gidilen her yerde otobüsün önü kesilip gülücükler eşliğinde coşkuyla birde el sallanabilir. Ağızdan eğer gelirsem işsizliği önler, terörü bitiririm gibi ballı sözler çıkabilir. Eski ayakkabılarla çamurda yürünebilir ve hatta ucuz villada oturuyorum denilebilir. Evet derseniz ülke bölünür tehdidi savrulup, yerin dibine de girsen seni bulup çıkartacağım. Hesap sormazsam namerdim şeklinde avaz avaz bağırılabilir. Buna benzer daha birçok şey yapılabilir ama inandırıcı değilsen, doğruyu söylemeyip siyaset yapıyorsan, konuyu bırakıp belden aşağı vuruyorsan insanların hür iradesini etkileyemezsin. Mantalite değişmezse, siyasetin kirli yüzü bırakılmazsa, çocuklar için sakıncalı ifadelerin yerini dürüst söylemler almazsa “referandumda başarısız olduk, hedefimiz önümüzdeki genel seçimler” görüşünden kim ne anlar ki.
Türk siyaseti A partisinin yaptığı olumlu icraatı, B partisinin onaylamasına izin vermiyor. Yapılanlar doğru şeyler olsa da, oy kaybetme endişesi rakip partiye hakkını teslim ettirmeyip saldırtıyor. Siyasi partilerimizin bütününü içine alan bu bakış açısı mevzu seçim sonuçları olsa da değişmiyor. Oysa halkın teveccühü bilhassa siyasilere söylenecek pek fazla bir şey bırakmaz. Tribün holiganlarının referandum sonuçlarını kırsal kesimin başarısı diye niteleyip, küçümser yorumlarda bulunmaları tamamıyla tahammülsüzlük krizinden “kör” ve “sağır” olduklarının işaretidir. Her taraf ister ak ister kara olsun, nihayetinde kör görmez, sağır ise işitmez. Dolayısıyla sağırlar ve körler birbirini ağırlar. Amaç kazananı övüp, kaybedenleri yermek değil. Çarkı çok daha etkili dönmeye zorlayacak güçlü mekanizmaların oluşmasını istiyoruz. Makineyi hoş görünmesi için boyayıp süslemekle verimi artıramazsın. Yapılması gereken motordaki tutukluğa çare bulmaktır. Sağlam motorun gücünden rahatsızlık duymak yerine, kendi motorunu tamir etmeye çalışacaksın. Tabi şu gerçeği de unutmamak gerekiyor. Motorun gücü ve verimi kullanıcısıyla doğru orantılıdır. Kimi yavaş ama doğru yolda ilerleyip evet’i kapar, kimi de yollar benim deyip gaza basar ama hayır’a bakar.
Sağlıcakla saygı ve sevgiyle kalın. Görüşmek üzere…