İnsanlık tarihi kadar eski olan bir gerçek de savaşlardır. Hz. Âdem’in (a.s.) oğullarından Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesi ile akan bu kan; günümüze kadar da akmaya devam ediyor.
Binlerce yıllık insanlık tarihine baktığımızda, tarihin her döneminde kan ve gözyaşını maalesef görebiliyoruz. İnsanlar birbirini öldürmek ve kanını dökmek için sanki çılgınca bir yarışın içine girmiş gibiler. Tabiri caizse insanların gözünü kan bürümüş. Aslında tamamını değil. Savaştan büyük paralar kazanan şirketler de olduğunu unutmayalım. Onların gözünde insan kanı, paradan dağa değersiz olduğu için önemli olan savaşta kaç kişinin öldüğü değil; savaştan kaç milyon ya da milyar Dolar para kazandıklarıdır.
Savaşın iyisi kötüsü yoktur aslında. Savaşın hepsi kötüdür ama çok eski yüzyıllarda yapılan savaşlar en azından dürüstçe yapılırdı. Meydan savaşları denilen bu çatışmalarda, kimse kimseye zaten icat edilmediği için mermi ve bomba atmaz, kılıç ve oklarla göğüs göğse mertçe bir savaş olurdu. Köroğlu; ‘Delikli silah icat oldu, mertlik bozuldu’ diye boşuna söylememiş doğrusu. Şimdi bir düğmeye basarak yüzünü bir kere bile görmediğin ve göremeyeceğin milyonlarca insanı öldürmek maalesef mümkün.
Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyılda barutun da kullanımı sonucunda savaşlarda milyonlarca masum insan katledilmiştir. Burada ufak bir bilgi de vereyim. Barutun bir çeşidi olan dinamitin mucidi Alfred Nobel’in adına düzenlenen ‘Nobel Barış Ödülü’ Alfred Nobel'in vasiyeti uyarınca, her yıl ulusların ve halkların kardeşliği, silah ve orduların azaltılması ve barış kongreleri düzenlemek için en çok çaba sarf eden kişi, kişiler veya kuruluşlara verilir. Burada anlamamız gereken şudur. Alfred Nobel, patlayıcıları insanlar barışçıl amaçlarla kullansın diye icat etmiş bir kimyagerdir. Ama onun icat ettiği patlayıcılar insan öldürmek için kullanılıyor. Aynen hidrojenin nükleer bombaya dönüştürülüp, Japonya’ya atılarak milyonlarca insanın öldürülmesi gibi…
Savaşların çıkışının en önemli sebebi ise başka insanlara ya da devletlere ait değerli yeraltı ya da yer üstü zenginliklerini gasp etmek. Kabil, Habil’i kıskandığı ve O’nun evleneceği kızı kendi alabilmek için Habil’i öldürmüştü. Şimdiki zamanda da bundan farklı sebepler yok açıkçası. Sadece istenilen şeyler farklılaştı. Petrol başta olmak üzere, altın, değerli yer altı madenleri vs…, su ve tarıma elverişli topraklar her zaman güçlü devletlerin iştahını kabartmıştır. Derler ki; “Savaş, kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir.” İşte bu söz savaşların çıkış sebepleri ve sonuçlarının irdelenmesinde rehberlik edecek bir sözdür.
Hepimiz Türkiye’nin dış itibarının yüksek olmasını isteriz. Yabancı bir ülkenin Türkiye’nin askeri gücü söz konusu olduğunda çekingen tavır içine girmesi milliyetçi duygularımızı kabartır. Aslında özgür ve bağımsız bir ülkede yaşamaya devam etmek istiyorsak zaten güçlü bir Türk ordusu, bizim en büyük güvencemizdir. Zaten bu konunun tartışması bile olmaz.
Ancak, ABD askerleri; Türk askerlerinin başına çuval geçirirken geri adım atanlar, İsrail; sivil ve silahsız Türk vatandaşlarını katledildikten sonra kabadayı tarzı açıklama yapıp geri adımlar atanların Suriye’ye kabadayılık gösterisinde bulunması bize çok da inandırıcı gelmedi açıkçası. Bu arada gözden kaçan küçük bir ayrıntıyı da belirtmek isterim. Mavi Marmara baskınında birçok milletten insan olmasına rağmen, İsrail askerlerinin şehit ettiği insanların hepsinin de Türk olmasını tesadüfle izah etmemiz mümkün değildir. Bu tamamen önceden araştırılmış ve planlanmış bir eylemdir.
Mademki bu kadar yüreklisiniz, “Bizim askerlerimizin başına çuval geçiren ABD’ye de, Mavi Marmara’da sivil vatandaşlarımızı öldüren İsrail’e de aynı tepkiyi vermeliydik ama veremedik. Ancak Türkiye artık eski Türkiye değildir. Sadece Suriye değil, Türkiye’ye düşmanca planlarla yaklaşan tüm ülkeler aynı akıbete göze almalıdırlar” denmelidir. Ancak ülkemizi ve vatandaşlarımızın can güvenliğini korumakla; emperyalist ülkelerin gazına gelip masum insanların ölümüne sebebiyet vermeyi birbirinden ayırmalıyız.
Suriye tarafından atılan ve 5 masum sivil vatandaşımızın ölümüne sebep olan bombaya verilen tepki son derece doğru ve yerinde bir harekettir. Özgürlüğümüz ve bağımsızlığımız için gerekliydi ve yapılmalıydı. Ancak bu olay daha ileri gitmemeli ve “En kötü barış, en iyi savaştan iyidir” düşüncesi ile sakın bir şekilde gelişmeler takip edilmelidir. Türkiye’nin verdiği mesaj, dünya tarafından anlaşılmıştır. Önemli olan Türkiye olarak geri adım atmamak, aynı zamanda da emperyalist ülkelerin gazına gelip masum insanların ölümlerinden sorumlu olmamaktır. Çünkü savaşın çıkmasını isteyen işte bu zengin emperyalist ülkelerdir. Ama ölecek olan ise fakir ülkelerin fakir insanlarıdır. Eğer savaş çıkarsa, mutluluk çığlıkları İngilizce ve İbranice (İsrail dili); ağıtlar ise Türkçe, Kürtçe ve Arapça olacaktır.
Fatma Uğurlu http://www.kerasushaber.net