TAŞERON İŞÇİLER, MÜJDE! MÜJDE! MÜJDE!
03.10.2010 Tarihli yazımda; PTT, Üniversiteler, Karayolları Genel Müdürlüğü ve son olarak da Ankara 6. İş Mahkemesinin Türk Patent Enstitüsünde çalışanlar için vermiş olduğu kararların, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesinde sona yaklaşıldığının önemli adımları olduğunu vurgulamış, bundan sonraki süreçte öncelikle ilgili kurumların mahkeme kararlarını uygulayacak veya bir üst mahkemeye itirazlarını yapacaklarını, ancak mahkeme kararlarının sadece yasalara değil, Anayasaya da dayandırıldığından itirazların mahkeme sürecini uzatacağını özellikle belirtmiştim.
Taşeron işçi olarak hayat mücadelesi veren gardaşlarımızın teveccühünün yanında, emeğin karşılığı olarak hak ettikleri fakat elde edemedikleri; iş güvenliği, örgütlenme, sendikal haklar gibi hiçbir özlük hakkı ve iş güvencesi olmayan taşeron işçilere bir nebze olsun destek olabilmek için, bu konunun yakın takipçisi oldum.
Evet, taşeron işçilerin artık kadroya geçebileceklerinin müjdesini verebiliriz. Zira Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan yaklaşık on bin taşeron işçinin, mahkeme kararı gereği kadroya geçiş süreci tamamlanmak üzere. Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali YILDIRIM’ ın, Sayın Başbakanımızla yapmış olduğu görüşmeler doğrultusunda, YOL-İŞ Sendikasının da desteğiyle Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesindeki taşeron işçilerin kadroya geçirilmesine ilişkin yazı, onay için Maliye Bakanlığına gönderilmiştir. Bu sürecin son basamağı olan Maliye Bakanlığının onayı ile bundan sonra bütün taşeron işçi gardaşlarımız geçici işçi statüsünde çalışarak, ikinci skaladan maaş alacaklardır. Bu süreçte emeği geçenlere şükranlarımı sunarım.
Darbeci Demokratlar
Unutmaya çalışsak ta toplumsal hafızamızdan bir türlü silemediğimiz darbe kavramı, 28 Şubat’ın yıl dönümüyle tekrar ülke gündemindeki yerini aldı. Her ne kadar 1960 Anayasası söylense de, halen yürürlükte olan Anayasamız da 12 Eylül Darbesinin yaptığı bir darbe Anayasasıdır. Demokratlığınızı sözle ifade edebilirsiniz. .Ancak günlük yaşamda karşılığını bulamayan demokratlık anlayışı, bu ülkede demokrasinin tesisi için yeterli değildir. Zira demokrasinin varlığı kurumlar ve kurallarıyla sürdürülebilir. Peki, biz gerçekten demokrat mıyız veya ne kadar demokratız? O zaman demokrasinin varlığını gösteren kurum ve kurallara bakalım.
12 Eylül Anayasasının en büyük kurumsal kimliği olan YÖK ve MGK, o günkü güç ve iştahından hiçbir şey kaybetmeden dimdik ayaktadır.Milletvekili, il, ilçe ve belediye başkanları ile il ve belediye encümenleri dün darbe liderleri tarafından belirlenirken, bugün ise 12 Eylül Anayasasından aldıkları güçle siyasi parti liderleri tarafından belirlenmektedir. Kamu malları darbe dönemlerinde olduğu gibi iktidar yandaşlarına peşkeş çekilmekte olup, kamu kaynaklarıyla yandaş müteahhitler oluşturulmaktadır.Sendikalar darbe dönemlerindeki gibi etkisiz ve yetkisizdir. Kutsal bildiğimiz hak ve işgücünü korunma yerine, sermayedarlara peşkeş çekilmektedir.Yani darbe anayasasına karşı olacaksınız, fakat bu anayasanın kılına dahi dokunmadan bütün nimetlerinden faydalanacaksınız. Oh ne ala, sevsinler sizin demokratlığınızı.
“ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır ” öğretisini ilke edinen dinci medyanın, Giresun Üniversitesi’nde prosedür gereği altıncı ismin tamamlanması için bir oy verilen ve YÖK’te yapılan mülakata bile katılma gereği görmeyen öğretim üyesinin isminin, rektör olarak atanmak üzere Cumhurbaşkanlığı Makamına sunulmasına kayıtsız kalması, iktidar korkusu ve geçmişteki eleştirdiklerine benzemekten başka bir şey değildir.
Ali Zafer TOPŞİR