Osman Ünal
o28u@hotmail.com
Doğu Karadeniz’i iç bölgelerimizdeki mevcut ağ ile buluşturacak <demiryolu projesi> uygulama aşamasına gelmek üzere. En uygun güzergâhın saptanması için konunun ihale edildiğini biliyoruz. Yapılan fizibilite etüt çalışmalarının projenin uygulanabilirliğini nerelerde ve hangi noktalarda mümkün kıldığı şimdilik belli değil. Altı çizilecek alternatif güzergâhlarda Tirebolu vurgusunun aynı canlılıkla sürmesini diliyoruz. Ortada teknik bir araştırma ve analiz sonucu olsa bile projenin hayata geçirilişi sırasında lobi faaliyetlerinin artacağını, kişisel inisiyatiflerin kararları etkileyeceğini tahmin edebiliyoruz. Diğer yandan Giresun ilini yok sayan, görmezden gelen politika anlayışı umutlarımızın yeşermesini engelliyor. Lobicilik mekanizmasını etkili çalıştıranlar, iş bitirici siyasetçi, bürokrat ve örgütler demiryolu projesine bir adım daha fazla yaklaştırır tezi, gardımızı ciddi manada düşürüyor. Bir yörenin herhangi bir proje için uygun koşullar taşıması söz konusu il Giresun olunca, tek başına yeterli olmuyor. Demiryolu projesinde bunun en belirgin örneğine şahit oluyoruz.
Tirebolu ismi projesinin envanteri, ayrılmaz bir parçası olmasına rağmen bu durumu ne yazık ki gereği gibi kullanamadık. İlgisizliğimiz, olayı ciddiye almayışımız Tirebolu’yu demiryolu projesinin dışında tutarsa şaşırmayalım. Yüzyılın yatırımına bu şekilde kavuşmamız zor. Tren yoluna sahip olmak için gerçek manada bir şey yaptığımız yok denecek kadar az. Ne ortak bir konsensüs, ne güçlü bir ses, ne de kararlı-dirayetli bir politikamız mevcut. Her şeyi oluruna bırakmış gidiyoruz. Arada bir saman alevi gibi parlayan demeç ve açıklamalar, konuyu sonuç alma noktasına getiremiyor. Bu uğurda alıp verdiğimiz bir nefesle konuyu hallettiğimizi sanıyoruz. Şu bir gerçek ki, önümüzü aydınlatacak güçlü bir projektör özelliğindeki bu pastayı, bu gidişle bize yedirmezler. Bu bağlamda Giresun Feshane günlerindeki o muazzam coşku geliyor aklıma. Yaş ortalaması oldukça genç olan bu insanlarımızı daha verimli kullanıp, daha iyi organize etmek zorundayız. Giresunlular olarak başta yöneticiler olmaz üzere hepimiz, sosyal etkinlikleri sadece horon oynama kültüründen ibaret görüyoruz. Bu basitlikten kurtularak dikkatimizi birazda <demiryolu projesi> gibi memleket meselelerine verme başarısını mutlaka ama mutlaka göstermeliyiz. Aksi halde sağımız ve solumuz Ay’dan sonra Mars’a giderken, biz yerimizde saymaya devam ederiz. Tirebolu bu şansı hâlihazır elinde bulundurmayı sürdürürken, konuya olan ilgisizliğimiz gerçekten çıldırtıyor. Olmayan bir ekonominin doğuşuna, istikrarlı yaşamına vesile olacak böyle bir projeyi sahipsiz bırakarak boş düşüncelerle Feshane’ye gidip insan seli oluşturmanın sadece “kuru kalabalık” fotoğrafı çektirdiğini hatırlatmak isterim.
Tirebolu bu projeyle birlikte sürekli konuşuldu, konuşuluyor. Olayın içinde olan akademisyenler ilçemizi, demiryolu projesinde merkez üs olarak görüyorlar. Yöremizin doğal yapısı ve coğrafi konumu kendini demiryolu bağlamında ilgi odağı yaparken, biz nedense ilgisizleşip uzaklaşıyoruz. Lehimize esen olumlu rüzgârın farkında değiliz. Şölen, şenlik ya da festivallerde horon performansı göstermede üzerimize yok. Bu konuda bir numara olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak iş ilimizi, ilçemizi ayağa kaldıracak meseleleri sahiplenmeye gelince anlaşılmayacak derecede bananeyimci oluyoruz. Altını çizerek belirtmek isterim ki, biraz duyarlı olup memleket sorumluluğu hissetseydik uzak olmayan bu projeye biraz daha yaklaşmıştık. Ekonomik getirisi yüksek olacak hayati bir proje bütün ihtişamıyla karşımızda dururken görmeyişimiz, göremeyişimiz anlaşılır gibi değil. Unuttuğumuz bir şey var. Bizler kemençenin kıvrak nağmeleriyle alaşağı edip tepinirken, birileri adeta ağzımızın içindeki pastayı almaya çalışıyor. Kapısı Tirebolu olan doğal “Harşit Vadisi” dururken delik deşik edilen dağların onlarca tünelle geçileceği “yapay” bir güzergâhı telaffuz edenleri insafa, aklıselim olmaya çağırıyoruz. Hazır ve düzgün bir yol varken eşeği hendekten atlatmaya çalışmak, iyi niyetli bir yaklaşım olmaz. Uzun lafın kısası, demiryolu projesindeki ortağımız boş durmuyor. Medyasından sivil toplum örgütlerine, belediye başkanından bakanına, vekilinden bürokratına kadar herkes bu anlamda aynı dili konuşuyor. Bizler ne mi yapıyoruz? Kemençe eşliğinde horon performansı sergiliyoruz, dedik ya kardeşim.
Hep bana, sürekli bana diyen komşumuz güçlü tokmağa sahip olduğu için davulu çok iyi çalıyor. Aletin sesini Ankara’ya “hoş” göndermek için tokmağa hükmetmeyi öğrenmişler. Kıskanılacak ölçüde iyi organize olup, toplantı ve seminerlerle kamuoyu oluşturuyorlar. Memleketleri için samimice, yılmadan, bıkıp-usanmadan çalıştıklarını bir kendimize, bir de onlara bakarak anlayabiliyoruz. Bunlar lobiciliği söke söke yatırım kapma mekanizmasına çevirmişler. Devletin en üst düzey yetkilileri hemen yanı başındaki Giresun’u görmeyip komşuyu yani demiryolu ortağımızı okşuyor. Donatıyor. Kuşatıyor. Kusura bakmayalım beyler. Biz bu umursamaz halimizle ortağımızın yanında ancak ve ancak “zurna” çalarız. Onu da yapabilirsek tabii. Zira, zurna öttürmek sağlam nefesli olmayı gerektirir. Bizim ise yürüyecek halimiz yok. Adamlar istedikleri gibi çalıp oynuyorlar. Tirebolu ile özdeşleşen demiryolu projesinde güzergâh oyunu oynamaya çoktan başladılar bile. Aynı coğrafyanın mensubu olan bir ile yakışmayan, centilmenliğe aykırı bu kasti “tekme” dahi maçı kazanmamız için son dakika motivasyonu oluşturmadı. İstek, hırs, arzu denen bir şey kalmamış hiçbirimizde. Doğup büyüdüğümüz yerleri göçle birlikte çıkarıp atmışız içimizden, benliğimizden. Beyin özürlü, sakat düşünceli falan değiliz, elbette. O halde biz neyiz, kimiz beyler? Memleket kavramının tanımını ikametgâhlarımızda mı yoksa Giresun’umuzda mı bulmaya çalışıyoruz? Bu sessizlik, durgunluk, ilgisizlik neden ve niçin?
Trabzon ilinin ekonomik göstergeler bakımından demiryoluna, trene ihtiyacı olmadığını çocuğa sorsanız bilir. O halde projeyi kendilerine çekmek için canla başla mücadele eden, dağları delmeyi göze alan bu insanların derdi ne? Durun! siz zahmet etmeyin. Ben söylemeye çalışayım. Tabiî ki daha güçlü, daha zengin bir Trabzon. Bu güne kadar olan ve bundan sonra olacak bakanlarımıza, vekillerimize, bürokratlarımıza, il-ilçe başkanlarımıza, müdürlerimize, iş adamlarımıza, entelektüellerimize gelin hep beraber şu örnek soruyu soralım. Giresun-Tirebolu İran Yolu, Trabzon sınırlarında olsaydı, bu halde kalır mıydı? Komşumuzu suyolu yapan, ardı ardına açılışlar gerçekleştiren, şunlar da, bunlar da olacak diyen ülke başbakanı için bunları kendi isteğiyle yerine getiriyor diyemeyiz. Hükümeti defalarca seçildikleri şehre getirten Trabzonlu vekilleri alkışlıyor, darası bizimkilerin başına diyoruz. Onlara yetki veren seçmenlerin son derece mutlu olduklarını düşünüyorum. Madalyonun bizi gösteren yüzünü sormayın gitsin. Bir defa sayın başbakanımız Giresun ilinin varlığından habersiz. Şu sel felaketi komşumuzu vursaydı geçmiş olsuna bir gün önce dediğini bir gün sonra unutan bakan mı gelirdi? Yetersiz vekil profilinden bıkıp usandık, hakikaten. Biri yapamıyor, diğeri yapıyor. Biri getiremiyor, diğeri getiriyor. Yani iktidar vekilleri olarak seni kimse tınlamıyor, onun her dediği oluyor. Korkum odur ki, demiryolu projesinde gelenek aynen devam edip biri dediğini yaptıracak, diğeri sadece bakacak. İnşallah yanılırım.
Sonuç itibariyle herkes ektiğini biçiyor. Demiryolu Tarlası şimdilik nadasa bırakılmadığı için buralarda dört mevsim ekip dikme olanağı mevcut. Birileri kaliteli ve bol ürün elde etmek için küçük-büyük gece gündüz çalışırken, sen ne işle meşgulsün, Giresunlu kardeşim! Bırak bulutlu havada siyah gözlük takmayı, takım elbise ile gezmeyi. Tarla seni bekliyor. Hasat zamanı çabuk gelir. Çalışırsan çuvalın dolu, bereketin bol olur. Çalışmazsan önce çuvalın sonra cebin kendini kıyıda, köşede bulur. “Tirebolu demiryolunu ağalara teslim edip kırdırma bacağını kolunu” uyarısını yaparak noktalıyorum yazımı.
Sağlıcakla, saygı ve sevgiyle kalın. Görüşmek üzere…