Kentler günümüzde insanları birbirine bağlayan çok yönlü olarak etkileşime yol açan ve giderek de artan taleplere karşılık vermeye çalışan çekim merkezi haline gelmiştir. Bu yönleriyle; adeta kendini aşmış, artık tüm bireylerin ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışmıştır. Bununla beraber; artan nüfus yoğunluğuyla beraber bazı taleplerin karşılanmasında aksaklıklar yaşanmıştır. Mesela trafikte meydana gelen yoğunluk, insanların stres kat sayısını arttırmış, adeta onları çıldırma noktasına getirmiştir. Bunun için de kentte yaşamak bazı zamanlarda insanlar için içinden çıkılamaz hale gelmiştir.
Fakat; bu olumsuzluklara rağmen kentlerin artıları da hatırı sayılır kadar çoktur. Örneğin; sağlık problemlerinizde çağın son teknolojilerini barındıran süper lüks hastanelerden fazlasıyla yararlanabilirsiniz. Nitekim giyimden, gıdaya ihtiyaçlarınızı kapsayan tüm gereksinimlere büyük alışveriş merkezlerinden veya diğer mağazalardan ulaşabilirsiniz. Bu saydığım özelliklere daha çok ilk 3'te yer alan İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerde ulaşma şansınız ise çok daha fazladır. Hatta başkent Ankara ve İzmir'e nazaran İstanbul'daki fırsatların daha da fazla olduğunuz söylesek yanılmayız. Yine gün geçtikçe gelişimini tamamlayan Bursa, Antalya, Konya, Mersin gibi göze çarpan iller de zamanla diğer şehirlerimizde bulunan dinamiklere kendilerini daha çok adapte ederek, hızla büyümüşlerdir.
Bu doğrultuda; kentler artan nüfusları ile beraber, gün geçtikçe büyüyerek içinde barındırdığı insanlara da otomatikman kendilerini geliştirme ve değiştirme fırsatlarını sunmuşlardır. İnsanlar; bu kentlerde, bilhassa İstanbul'da olaylara büyük bir sağduyuyla yaklaşmış ve çözülmesi zor olan kompleks tüm yapıları ise kolayca çözmüşlerdir. Bu açıdan gelişmemiş ve az nüfuslu diğer şehirlerimizden adeta 15-20 yıl kadar bir süre ilerde konumlarını almışlardır. 2013 yılında gündeme gelen kentsel dönüşümle beraber ise ilk başta büyükşehirlerimiz kendilerini yenilemiş, şehirlerimiz modern bir çizgiye kavuşarak, küllerinden yeniden doğmuşlardır.
Kent bilinci ise günümüzde şehrin yaşam standartlarına ayak uyduramayan ve şehrin yapısını bozan insanların bulunması sonucu, ülkemizde ne yazık ki; tam olarak yerleşmemiştir. Gerek toplu taşıma araçlarına binerken gerekse de oturduğumuz binalarda diğer insanların haklarına saygıda kusur etmemeliyiz. Toplu yaşam kurallarına uyarak, kendimizin haklarını ne kadar önem veriyorsak, en az onun kadar diğer insanların da yaşam kurallarına saygı göstermeli, onların hareket alanlarını kısıtlamamalıyız. Ben bilinci yerine biz bilincini şiar edinmeliyiz. Yaşadığımız yerde ortamı bozan insanları onların anlayacağı dille uyarmalı, o kişileri toplumdan soğutmak yerine, bilhassa onları topluma kazandırmalıyız. Komşuluk ilişkilerine İSLAM'ın ''Komşusu açken; tok yatan bizden değildir'' düsturu ile bakarak, ihtiyaç sahiplerinden desteklerimizi ve yardımlarımızı hiçbir zaman esirgememeliyiz. Tüm bu saydıklarımı hayata geçirerek, bireylerin mutlu olmasını sağlayarak, huzurlu toplumun temellerini hiç bozulmayacak şekilde inşa etmeliyiz.
Keşfedilmemiş diyarlarda keşfedilmeyi bekleyen biçarelere çıraklığı bir borç bilirim.