Sosyal medya; günümüzde yaşantımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Gittiğimiz cafelerde, restaurantlarda veya bulunduğumuz tüm sosyal ortamlarda internete bağlanmak sanki bir gereklilik oldu. Akıllı telefonların piyasaya çıkmasıyla beraber cep telefonu kullanma yaşı ortaokul çağlarına kadar indi. Sanatla uğraşan insanların eserlerini insanlara ulaştırma aracı Youtube ve diğer paylaşım siteleriyle daha da yaygınlaştı. Daha önceleri gazete veya televizyon aracılığıyla duyrulan haberler artık bir çırpıda internetten daha hızlı bir şekilde insanlara ulaştırılmış oldu. İşadamları işe gitmeden, şirket internet adresine bağlanarak, maillerini kontrol edip, trafikte geçen zaman kaybını en aza indirmiş oldu. Böylece araçları adeta yürüyen işyerlerine döndü.
Her geçen gün bilgi teknolojilerinin hızına yetişmek güçleşti. Değişen teknolojiyi bile takip edemez olduk. Bu değişim, adeta başımızı döndürdü. Sosyal medya; kişileri bireyselleştirip, yalnızlaştırırken; insan ilişkilerinin de fiziki alandan sanal alana taşınmasına neden oldu. Eski dost sohbetlerini mumla arar olduk. Hatta; sanal ortamdaki muhabbetler o kadar çirkinleşti ki; sohbet ortamında birbirlerine karşı söyledikleri yalanlar sıradanlaştı. Teknoloji ile aslında hayatımız hızlandı. Tek tuşla bankacılık dahil, alışveriş işlemlerimizi kolayca yapar olduk. Zamandan kazandık; fakat ilişkilerimizdeki aksaklıklar had safhaya ulaştı.
Kurumsal anlamda sosyal medyaya baktığımız da ise; bugün tüm şirketler insan planlaması dahil tüm ar-ge çalışmalarını bu konu üzerinde yoğunlaştırdı. Eleman ilanlarında ''Sosyal Medya Uzmanı'' en ön sıralara yerleşti. Bu doğrultuda; sosyal medya derneği ve sosyal medya okulları kuruldu, sertifika programları düzenlendi. Üniversitelerde öğrencilere bu konu üzerinde dersler veridli. Yaklaşık 1000-2000 TL. verilerek gidilen kurslar ve sertifika programları sonucunda bireyler kolayca dolgun maaşla iş bulma şansını yakaladı. İşin özeti; sosyal medya her alanda her zamanda bireyleri çepeçevre sararak, onları pasifize edip, asosyalleştirdi.